Kırık Aynalar ve Kopan Bağlar

 Tık. Abajurumun ışığını söndürdüm. Yatağımın yorganını açıp içine girdim. Her gece gibi yine uyumakta zorluk çekiyordum. Açıkçası uyumak da istemiyordum. Her uykuya daldığımda aynı rüyayı görüyordum. Teni bembeyaz, göz altları mor ve derin çikolata kahverengisi gözleriyle bana bakan genç bir adam… Onu tanımıyordum ama hep aynı şey yaşanıyordu: Uzaktan onu bana bakarken görüyordum, sanki yardım ister gibiydi. Ona doğru koşuyordum ama asla ulaşamıyordum. Her yaklaştığımda benden uzaklaşıyordu. Bana hep aynı acıklı yüzle bakıyordu. Niyeyse bana birisini andırıyordu ama kim olduğunu hiçbir zaman çıkaramıyordum.

Yatağımda bir sağa bir sola döndüm. Dün olduğu gibi uyuyamayacağımı anlayınca kalktım ve mutfağa geçtim. Kendime bir bardak çay koydum ve küçük salonuma geçtim. Yalnız yaşıyordum ve bir üniversite öğrencisi olarak anca böyle bir evde kalabiliyordum. Koltuğun üzerine geçtim ve elime bir kitap aldım. Bir anda dışarıdan gelen bir ses duydum. Pencereye doğru koştum. Çok şaşırmıştım çünkü sakin bir mahallede oturuyordum. Pencereden dışarı bakınca daha da şaşırdım.

Kapkara bir minibüsün içinden güneş gözlüklü ve takım elbiseli adamlar çıktı ve karşı evde yaşayan Fatma Teyze’nin kapısını çaldılar. Bu saatte kimse ayakta olmadığı için Fatma Teyze’nin kapıyı bile duyduğunu sanmıyordum. Olağandışı bir olay gibi görünse de zaten yorulduğum için geri kanepeme geçtim. Tam oturduğumda bu sefer daha korkutucu bir ses duydum: silah sesi.

Dışarıdan konuşma ve bağırma sesleri geliyordu. Çığlık atmamak için ağzımı elimle kapattım ama gözyaşlarıma hâkim olamıyordum. Sesler kesildiği için endişeyle kalkıp pencereye koştum. İçimden dua ederek dışarıya baktım. Minibüs hâlâ duruyordu ama adamlar görünürde değildi. Bir anda kapı çaldı.

Korkudan ödüm patlamıştı ama kesinlikle kapıyı açmayacaktım. Bu sefer olmazdı. Kapıdan kalın bir erkek sesi geldi:
“Lütfen… Lütfen aç kapıyı. Peşimdeler. Lütfen…”
Daha da fazla ağlamaya başladım. Sessizce kapıya yaklaşıp mercekten baktım. Bir anda irkildim. Olabilir miydi? Hayır, hayır, bu kesinlikle mümkün değildi.

Kapı merceğinden gördüğüm adam, rüyalarımdaki adamdı.

Kendimce kapıyı açıp açmamakla tereddüt ettim. Adam belki de azılı bir suçluydu, hatta belki bir seri katil ama rüyalarımda ve burada da adam çok çaresiz görünüyordu. Derin, çikolata gözleri sürekli dipsiz bir kuyu gibiydi. Ona rüyalarımda yardım edemiyordum, o yüzden hem adamı tanımak hem de yardımcı olmak için kapıyı açtım.

Karşımda aylardır onu gördüğüm ama tanımadığım bir genç vardı. Adamın elleri titriyordu, nefesi düzensizdi, gözleriyle yalvarıyor gibiydi. Benimle yaşıt görünüyordu ama giyim tarzı kesinlikle daha şık ve olgundu. Üzerindeki kan kırmızısı atkısı ve siyah trençkotuyla gizemli, hatta biraz ürkütücü görünüyordu. Üzerindeki pahalı parfümü metrelerce öteden tanıyabilirdim.

“Lütfen, bir an önce içeri gir. Dışarısı çok soğuk.” dedim gözlerimdeki yaşları belli etmeden silerek. Genç bana minnetle baktı. Kalın botlarını bir çırpıda çıkarıp içeri girdi. Onu sessizce salona yönelttim. Ben mutfağa geçerken tereddüt ederek koltuğa bakıyordu. Sessizce güldüm. “Oturabilirsin.” Adam utanmış gibiydi. Mutfaktan ikimiz için de su getirdim ve içeri geçtim. Adam mırıldanarak teşekkür etti. Onun hemen karşısındaki koltuğa geçtim. Yüzüne soru sorar gibi bakıyordum herhalde çünkü umulmadık bir şekilde konuşmaya başladı.

“İlk başta bu kadar  palas pandıras geldiğim için özür dilerim. Sana şerefim üzerine söz veriyorum ki kötü biri değilim, yasadan da kaçmıyorum. Sadece çok yanlış yargılanmış ve çok ağır bir şekilde cezalandırılmak istenen bir masumum.” Onu çok dikkatli bir şekilde dinliyordum ama bir anda kesince şaşırdım. “Sanırım hikâyemi ve olanları anlatmamı istiyorsun.” Yavaşça başımı salladım. Kendi kendine mırıldanarak derin bir nefes aldı.

“Her şey aslında ikiz kardeşim yüzünden başladı. Yani… sözde var. Ben 8 yaşındayken onun kaybolduğunu hatırlıyorum. Bir akşam her gün gibi yatağa gitmiştik ama ertesi sabah kalktığımızda -puf- sanki yok olmuştu.”

(Visited 5 times, 1 visits today)