İşte yine aç bir güne başlıyordum… Pazar sabahıydı ve etrafımdaki herkes benim gibi yoksul değildi. Bu durum canımı çok sıkıyordu, ama mücadele etmeliydim. Belki aç olabilirdim ama cesaretim, umudum ve hayal gücüm hâlâ içimde bir yerlerde yaşıyordu. Bazen açlıktan yerlere serilip ağlamak istiyordum ama yanımda her zaman beni kaldıran bir annem vardı.
Dilencilik yapıp para toplamak istemiyordum ama belki iyi insanlar bulup onlardan yardım isteyebilirdim. Her zamanki gibi Afrika çok sıcaktı. Anneme “Neden biz bu yoksulluğu çekmek zorundayız?” diye sordum. Bana tepkisiz bir suratla “Elindekilerle mutlu olmalı ve onların kıymetini bilmelisin.” dedi. Sanırım benden bir şey saklıyordu. Bana elimdekilerle mutlu olmamı öğütlüyordu ama benim elimde bir şey yoktu, sadece yoksulluk ve açlık vardı.
Mahalleyi dolaşmaya başladım, belki bize yardım edebilecek iyi insanlar vardır diye. Bir süre yürüdükten sonra burnuma çok güzel yemek kokuları geldi. Aklımda sadece açlık vardı ve ağzım sulanmaya başlamıştı. Sanırım kaderim buydu: açlık. Zaman geçmiyor gibiydi, güneş hâlâ aynı yerdeydi. İnsanların çok güzel evleri vardı, bizim evimiz ise yoktu.
Çok yorulmuştum, sıcaktan bayılacak gibiydim. İçimden annemin “Cesaretli ol, hiç bir şeyden korkma ve asla pes etme.” dediği sözler geldi aklıma. Her umudumu kaybettiğimde, kahraman annemin sözleri beni yeniden cesaretlendiriyordu.
Bir evin yanına oturup biraz dinlendim. İçeride çok güzel bir aile yaşıyordu; evleri renkli ve mobilyaları çok güzeldi. Kıskançlık yapmadan yola devam etmem gerektiğini kendime hatırlattım. Uzun süre yürüdüm ve bir bankta oturan bir kadın gördüm. Kadının elinde bir simit vardı. Cesaretimi toplayarak ona yaklaştım ve dedim:
“Merhaba abla, sen çok yardımsever birine benziyorsun. İki gündür ağzıma yemek girmiyor, annem ile ben çok yoksuluz. Hiç paramız yok. Senden para istemeyeceğim ama simidinden küçücük bir parça verebilir misiniz acaba?”
Kadın hiçbir şey söylemeden yanımdan uzaklaştı. Çok utanmıştım. Utancım bütün cesaretimi ve umudumu sanki bitirmişti. Sadece hayal gücüm kalmıştı ama hayal gücüm açlığıma bir çare olamazdı. Pes etmiş bir şekilde yere serildim ve uyuklamaya başladım.
Bir adamın sesiyle uyandım. “Merhaba küçük çocuk, neden yerde böyle yatıyorsun?” diye sordu. Ona durumu anlattım: “Benim yatacak bir evim yok, iki gündür yemek bile yiyemedim, çok açım ve hiç paramız yok.”
Adam hayatımdan etkilendi gibi görünüyordu. “Üzülme, sevimli çocuk. Ben elimden gelenle sana yardım etmeye çalışırım. Sen hepimizden şanslısın, aç olabilirsin ama çok cesaretli ve umutlu bir insansın. Bu şehirde kimse senin gibi cesur değil. Açlıkla mücadele etmek gerçekten çok cesurca bir davranış.” dedi.
Bu sözlerden o kadar etkilendim ki açlığımı unuttum. Adamın yardımını kabul ettim ve artık her sabah bize yemek getiriyordu. Onun iyiliğini ve konuşmasını, kalbimde yanan bir umut olarak her zaman saklayacağım.
