Sanatta Özgürlük: Doğaya Salınan Bir Hayvan mı, Zincirlenmesi Gereken Bir Vahşi mi?

Sanat… Kimi zaman bir gitar tellerinin titreşiminde bulur kendini, kimi zaman bir tuvalin üstündeki fırça darbelerinde. Bazen içimizi serinleten bir meltem gibidir, sanki yumuşacık bir şey bizi okşarcasına. Bazen de tokat gibi çarpar yüzümüze, dünyadaki en acı hismişcesine.

Hiç bir şarkıyı dinleyip, “Ben hayatımda bunun kadar iğrenç, ağza alınamıyacak türden bir şarkı dinlemedim!” diyip şarkıcıyı kötülediğiniz oldu mu? Peki bir tiyatroya gidip, “Hey! Bu hareket çok ayıptı! Kim yaptı bu saçmalığı!” diye oyunun yazarına nefret beslemeye başladığınız? Ya da bir resme bakıp, “Ne kadar da berbat ve kırıcı bir şekilde resmedilmiş.” diyip ressama dair kötü kötü düşündüğünüz? Eğer en azından birine cevabınız “Evet.” ise, size tamamen katıldığımı söylemek isterim. Bazen o kadar iğrenç, o kadar tahriş edici şeylere tanıklık eder, duyarız ki neredeyse sanata küseriz. Böyle anlarda insan “Neden?” sorusunu kendine sormaya başlar: “Neden sanatçıya düşünce özgürlüğü hakkı verildi ki? Neden böyle bir şeyin toplum içine çıkarılmasına izin veriyorlar?”. Bu “düşünce özgürlüğü” dediğimiz kavram sanat eserlerinde de geçerli olmalı mı?

Bu sorunun birden fazla, kişiden kişiye göre değişen cevabı olabilir. Kimi, “Evet, en nihayetinde sanatçılar bizim gururumuz, istedikleri şekilde istedikleri düşünceleri savunabilirler.” Kimiyse, “Hayır, eğer herkes istediği fikri pervasızca ortaya savurabilseydi, tam bir kaos olurdu.” der. İşin gerçeği, bu soruyu doğru yanıtlamak için ülkemize bakmanız yeterlidir. Ne demeye çalıştığımı anlamamış olabilirsiniz. O yüzden size şunu diyeceğim: “Turabi” ismi size bir şey çağrıştırıyor mu? Tabii ki çağrıştırır. O “meşhur” insan, o yetenekli, centilmen(!) insan. Eğer ne dediğimi anlamadıysanız açıklamama izin verin. “Wine Me, Dine Me” şarkısıyla bırak bizim ülkeyi, dünya çapında herkesin nefretini toplamayı başarmıştır. İsterseniz açıp dinleyin. Neden böyle söylediğimi anlayacaksınız. İşte tam bu yüzden ben de bu soruya “Hayır.” cevabını veriyorum. Sanatçıların istedikleri gibi kendilerini ifade etmeleri iyi hoş da, nereye kadar? “İnsan” dediğimiz varlığın ne kadar kolay eğilip, bükülebildiğini, bir söz yüzünden saatlarce ağlayabileceğini bence hepimiz biliyoruz. Bu seferliğine bizi es geçelim diyelim. 9-10 yaşlarındaki bir çocuğu ele alalım. Böyle sanat eserlerine maruz kalsa kim bilir nasıl düşünmeye başlar. Bazılarınız hemen “Zaten bunlar için önlem alınıyor. ‘+18’ ya da ‘Parental Advisory (ebeveyn danışmanlığı)’ gibi uyarılar var.” diyebilir. Ama benim düşüncem, bu uyarılar çocuğu uzak tutmaktansa, ona daha çok ilgi çekici geliyor. Buna psikolojide “Yasak Meyve Sendromu” ya da benim tabirimle “En kötü ne olabilir ki sendromu” denir. O yüzden bu uyarılara tam anlamıyla güvenmek yanlış olur. Benim önerim, bir sanat eserinin yayımlanmasından önce “Denetim Merkezleri” adını koyduğum yerlerden denetlenmesini sağlamak. Bu uygulamanın niye bu kadar güzel işleyeceğini de çok basit iki nedenle açıklayabilirim: yeni iş imkanları ve hem insanların kendilerinin hem de çocuklarının rahatça sanat eserlerinin tadını çıkarmaları. Böylece sanatçılar hem kendilerine toplumda gerçekten saygın bir yer edinir hem de insanların nefretini değil, saygısını kazanır.

Eğer her şeyi özetlemem gerekirse, sanatçıların kendi fikirlerini özgürce ifade edebilme hakkı vardır. Ama bu hakkı kötüye kullanan güruhların hakkı elinden alınmalı ve yaptıkları olumsuz eylemler için ceza çekmelilerdir. “Düşünce” kötü olana kadar güzeldir. Sanat eserlerinde de istenildiği gibi kullanılmamalıdır. Sanat eserini güzel yapan sanatçı değil bize kattığı düşüncelerdir. Bunların kötü olması bizi sonsuz, karanlık çukurlara amansızca sürükleyebilirken, iyisi ise ufkumuzu açar, ruhumuzun ışığı olur ve hayatımıza anlam katar. İyi bir sanat eseri, sadece göze hoş görünmekle ya da kulağa güzel duyulmakla kalmaz; bizi düşündürür, sorgulatır, bazen de değiştirme gücüne sahiptir. İşte bu yüzden, sanatın özgürlüğü kadar sorumluluğu da önemlidir. Çünkü kişiliğimizi şekillendiren sanat, insanı gökyüzünün bembeyaz bulutlarına taşıyabilirken, yeraltının soğuk madenlerine de gönderebilir. Bu dengeyi sağlamak, hem sanatçıya hem de bize düşen en önemli görevlerden biridir.

(Visited 14 times, 1 visits today)