Gözlerimi açtığımda ne gördüğüme inanamadım. Çünkü yatağımda değil, evimin çatısında yatıyordum. Üstelik sabah değildi; gökyüzü turuncu ve morumsu renklere boyanmıştı. Hava sıcak değildi ama hafif bir rüzgâr yüzüme çarpıyordu. Nerede olduğumu anlamaya çalışırken başım biraz döndü.
Çatının kenarına doğru yürüdüm. Aşağı baktığımda sokak bomboştu. Normalde sabahın erken saatlerinde bile birkaç kişi olurdu. Ama bugün kimse yoktu. Evler sessiz, yollar sessiz, hatta kuşlar bile ses çıkarmıyordu. İçimde garip bir endişe hissettim. Tam o anda arkamdan bir ses geldi: “Sonunda uyandın.” Hızla döndüm ve karşımdaki kişiye baktım. Küçük bir çocuktu ama yüzü çok ciddiydi.
“Sen kimsin?” diye sordum.
Çocuk elindeki küçük metal kutuyu kaldırdı. “Ben sana yardım etmek için buradayım.” dedi.
Kutuyu açtığında içinden ince bir ışık çıktı ve havada yavaşça döndü. Çocuk: “Bu ışık bize yolu gösterecek.” dedi. Ne yolu olduğunu anlamadım ama merak ettim. Işık çatının kenarından aşağı süzüldü ve biz de peşinden indik.
Sokağa indiğimizde hava birden soğudu. Yolların üzerinde hafif bir sis vardı. Çocuk: “Bugün şehirde büyük bir değişiklik olacak.” dedi. Bu söz beni hem korkuttu hem de heyecanlandırdı.
Işığın peşinden yürüdükçe etraf daha da sessizleşti ve soğudu. Sanki bütün dünya nefesini tutmuş, bizi izliyordu. O anda anladım ki hayatım eskisi gibi olmayacaktı. Çünkü artık sıradan bir gün yaşamıyordum; her şey değişmek üzereydi.
Derken gıcırdayan alarmım çaldı. Bu bir rüyaymış. Kendi kendime: “Dün gece o bilim kurgu filmini izlememeliydim.” dedim.
