Kargaşa

 

 

Gözlerimi açtığımda gördüklerime inanamadım…bayıldıktan önceki bulunduğum yerde olmadığım çok net anlaşılıyordu. Etrafıma baktığımda gökyüzü kapkaranlıktı, etrafımdaki binaların deseni ve mimari dokunuşu eski Avrupayı andırıyordu. Yerden yavaşça kalktığım an itibaren…BAM! Yüksek bir silah sesi duydum. Şaşkınlık ve korkudan vücudum kendiliğinden durdu ve arkama baktım.

History painting | Tate

Gözlerim bir figüre takıldı, yerde anlamsız sesler çıkartarak titriyordu. İlk önce gördüğüm varlığı bir insan sanarak hemen ona koştum, ta ki deri rengini görene kadar…o bir insan değildi. Ama kendime şu soruyu sordum, acaba onu kim vurmuştu?

Birkaç dakika sonra ağır yürüme sesleri gelmişti, sanki birisi beni uyandığımdan beri izliyormuş gibi uzaktan bir asker yaklaşıyordu. Karşımda durup önce dikkatlice gözlerime bakıp ağızını açtı “Senin için güvenli bir ortam değil, burada ne işin var?” dedi. Aksandı yabancıydı ama aynı zamanda kabaydı. Askere bomboş baktım, nasıl ve neden bu ortama geldiğimden hiçbir fikrim yoktu. O sırada asker kafasını yavaşça sallayıp gene bana baktı.

“Ülke berbat durumda, bu enfeksiyonun nasıl başladığını bilmiyoruz. Ama tek bildiğimiz şey var ki insanlar hızlıca yarı ölüye dönüşüyor.” Gözlerim yine birkaç dakika önce vurulan zombiye dikkat çekti. Konuşmadan birkaç saniye önce adama korkuyla göz göze geldim ve aklıma gelen ilk soruyu sordum. “Neredeyim ben…nasıl yaşayacam?” nefesim biraz daha hızlanmıştı, içimde olan anksiyete daha da artmıştı. Askerin hiç teselli edecek bir karakteri olmadığı yüzünden belliydi, sert bir ses tonuyla “Londra’da bulunuyorsun, şu anki halinden dolayı yanımda duracaksın…tabii yenilmek istemiyorsan.”

Birkaç saat geçti, tam olarak takip edemedim. Bir komutanın odasındaydık, herhalde askerin bir komutu vardı dermişcesine komutan sesini yükseltmeye başladı. “Pislik! Gerçekten de dünyanın pisliği. Gerçek beyefendiler görev yerlerini terk ettikten sonra burada mı?” dedikten sonra yavaşça sandalyesine oturdu…

“Westminster Köprüsü. Normalde on dakikalık bir yürüyüş, ama sokaktaki o yalpalayan canavarlarla on beş dakikadan fazla süreceğini düşünüyorum. Gerçi on ikide patlatırlar, neyse ki aşağıda vagon treninden birkaç adam var-” Aniden binada büyük bir çarpma sesi duyuldu…muhtemelen bize doğru yaklaşan zombilerdi. Komutan sesi duyduktan sonra hızlıca sandalyesinden kalktı, bizde şaşkınlıktan ne yapacağımızı şaşırdık.

 

 

“Neler oluyor… cehennemi kapıda bekletirdik! Komutanlarınızın çoğu onlarla yüzleşmektense geçitlerin korunmamasına daha  değerli olduğuna mı karar verdi?” Aniden zombiler bize taze et gibi bakmadan önce kızla kapıyı kırdılar. Komutan sonunda silahını kaptı ve zombilere doğrulttu.

“Geberin pislikler!”

Silah sesleri kesilince etrafım karardı. Tarih dersinin ortasında nefes nefese uyanana kadar neler olduğunu anlayamadım. Başımı yukarı doğru kaldırdığım anda o hocanın bakışı ile görüştüm.

“Sen, burası uyku saatti mi?” diye kadın bağırdı.

 

 

(Visited 2 times, 1 visits today)