Günümüz Çocukları Neden Daha Yalnız?

Günümüz gençliği ve çocukları, teknolojiyle içi içe bilgiye bir tıkla ulaşabilen bir dönemde yaşıyor. Oysa geçmişteki nesillerin oyunları sokakta, arkadaşlıkları ise yüz yüze, fiziksel bir dünyada kurulurdu. İlk bakışta, bu kadar bağlantılı bir dünyanın insanları daha sosyal yapması beklenir. Ancak, bu “hiper-bağlantılı” çağın çocukları, ironik bir şekilde, geçmişte yaşayan akranlarına göre çok daha derin bir yalnızlık hissediyor olabilirler. Bu durumun temelinde yatan birkaç önemli neden bulunmaktadır.

Geçmişte çocuklar, komşunun kapısını çalar, aynı mahallede büyür ve oyun kurarken göz teması kurup birbirlerinin duygularını anlık olarak okurlardı. Günümüz çocukları ise zamanlarının büyük bir kısmını ekran başında, sosyal medya platformlarında geçiriyor. Burada kurulan dijital dostluklar ya da takipçi sayıları, gerçek bir insan sıcaklığının yerini tutmuyor. Beğeniler ve yorumlar, geçici bir onay hissi verse de, derin ve anlamlı bir bağ kurma ihtiyacını karşılamaktan çok uzak. Fiziksel olarak yan yana olsalar bile, herkesin elindeki telefona odaklanması, anın ve gerçek sohbetin kalitesini düşürerek “birlikte yalnızlık” adı verilen yeni bir durumu ortaya çıkarıyor.

Eski zamanlarda, özellikle büyük ailelerde ve daha topluluk odaklı yaşam tarzlarında, çocuklar etraflarında sürekli olarak büyükler, kuzenler ve komşular bulurdu. Çalışma hayatı ve yaşam koşulları bu kadar yoğun değildi. Bugün ise ebeveynler genellikle kariyer ve ekonomik baskılar nedeniyle çok daha fazla çalışmak zorundalar. Çocuklarla geçirilen nitelikli zaman azalmış durumda. Çocuklar, okuldan sonra ya teknolojiye sığınıyor ya da bir dizi kurs ve aktivite ile doldurulmuş programlara ayak uydurmaya çalışıyorlar. Bu organize ve programlı hayat, spontane gelişen ve doğal arkadaşlıkların, komşuluk ilişkilerinin kurulmasına engel oluyor. Çocuk, sürekli bir koşturma içinde, sessiz kalıp kendi iç dünyasıyla bağ kuracak ya da ailesiyle rahatça dertleşecek boş zamanı bulmakta zorlanıyor.

Sosyal medya, gençlerin kendilerini sürekli olarak başkalarıyla karşılaştırdığı devasa bir sahne haline geldi. Geçmişteki çocuklar, çevrelerindeki 10-20 kişinin hayatını görürken, şimdiki çocuklar milyonlarca “mükemmel” hayatın filtrelenmiş fotoğraflarına maruz kalıyor. Bu durum, onlarda sürekli bir yetersizlik hissi yaratıyor. Herkesin ne kadar eğlendiğini, ne kadar başarılı olduğunu ve ne kadar “popüler” olduğunu görmek, kendi hayatlarındaki eksikliklere odaklanmalarına neden oluyor. Bu bitmek bilmeyen karşılaştırma döngüsü, gencin kendisini soyutlanmış ve diğerlerinden farklı hissetmesine yol açarak yalnızlığını derinleştiriyor.

Geçmişin çocukları daha az imkana sahip olabilirlerdi, ancak güçlü, fiziksel ve organik sosyal bağlara sahiplerdi. Bugünkü nesil, her ne kadar dünya parmaklarının ucunda olsa da, bu sanal bağlantıların gölgesinde gerçek bir dayanışma ve duygusal yakınlık kurma konusunda zorlanıyor. Yalnızlık, artık bir bilgi eksikliği değil, gerçek bir insan teması ve anlamlı bağların eksikliği sorunudur. Toplum olarak, çocukların ekranları bırakıp tekrar sokağa, parka ve en önemlisi birbirlerinin gözlerine bakmalarını sağlayacak ortamları yeniden yaratmalıyız.

(Visited 3 times, 1 visits today)