Eğer bir şehrin dili olup konuşsaydı ne derdi diye düşünürsem ben İstanbul’u düşünmek isterim. Eğer İstanbul’un bir dili olsaydı ve bizimle konuşabilseydi, bize hem tarih boyunca geçirdiği değişimleri hem de bugün sahip olduğu özellikleri açık ve net bir şekilde anlatırdı. İstanbul, binlerce yıllık geçmişiyle birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Hititlerden Bizans’a, Bizans’tan Osmanlı’ya kadar pek çok uygarlığın izlerini taşır. Dili olsaydı, bu uygarlıkların bıraktığı izleri, şehir dokusunun nasıl şekillendiğini, tarihi yapıları ve antik alanlarda yaşanan yaşamı bize aktarırdı. Ayasofya’nın ihtişamını, Topkapı Sarayı’nın kültürel önemini, Galata Kulesi ve çevresindeki tarihî dokuyu anlatarak “Ben sadece bugünün değil, geçmişin de taşıyıcısıyım” derdi bence.
İstanbul’un bir dili olsaydı, bize doğal güzelliklerini de uzun uzun anlatırdı bence. Örnek vermem gerekirse, Boğaz’ın eşsiz manzarası, Haliç’in kıvrımları, İstanbul’un parkları, yeşil alanları ve kıyı boyunca uzanan yürüyüş yolları, şehrin hem sakin, hareketli ve enerjik yanını gösterirdi bence. Marmara ve Karadeniz’in birleştiği bu coğrafya, şehre eşsiz bir iklim ve renk katar. İstanbul’un denizi, rüzgârı ve güneşi, hem günlük yaşamı hem de kültürel etkinlikleri şekillendirir. Tarihi yarımadadaki sokaklar, saraylar ve camiler, şehrin geçmişten gelen zenginliğini bugüne taşır ve onun kültürel mirasını görünür kılabilcek hale gelirdi. İstanbul’un dili olsaydı, insanlarını da tanıtırdı. Şehir, kalabalığına rağmen insanlarının sıcakkanlı, yardımsever ve dayanışma içinde olduğunu gösterir. Pazar yerlerinde yapılan sohbetler, mahalle kahvelerindeki buluşmalar ve sahil boyunca yürüyüş yapan insanlar, şehrin sosyal dokusunu oluşturabilirdi. İstanbul’un tarihi dokusu ve kültürel çeşitliliği, şehrin hem ekonomik hem de sosyal yaşamına derinlik katarak onu en değerli şehirlerinden biri haline getirir ve aynı zamanda insanları arasında güçlü bir dayanışma sağlar. İstanbul’un dili olsaydı, değişimlerinden de söz ederdi. Yeni yollar, köprüler, modern binalar ve artan nüfus, şehrin sürekli geliştiğini gösterir. Ancak İstanbul, tarihi değerlerini ve kültürel mirasını korumaya devam eder. Bu değişimlerle birlikte şehir hem modern bir metropol hem de tarihî bir hazine olarak varlığını sürdürür. Ayrıca şehir, sanat ve kültür etkinlikleriyle de canlılığını gösterir; tiyatrolar, müzeler, festivaller ve sergiler, şehrin yaşayan kültürünü bizlere anlatır.
Son olarak İstanbul, bize şöyle seslenirdi: “Ben geçmişi, doğayı, insanı ve kültürü bir arada taşıyan bir şehirim. Beni dinlerseniz, sadece bir şehir değil, bir medeniyet olduğumu anlarsınız. Benim dilimle konuşan herkes, tarihle bugün arasında bir köprü kurmuş olur.”
