Soğuk kış günlerinden birinde evimde oturup arkadaşlarımla konuşuyordum ki annem mutfaktan bana bağırdı: “Kartal blogunu yaz, yarın kontrolü var!” Ardından ben de hayatı sorgulaya sorgulaya yazmaya başladım.
Yazı 150 kelimeydi, uzun süreceği çok belliydi. Kafamdaki düşünceleri toplamaya çalışıyordum. Sonra o tuhaf ışığın pencereden içeri dolduğu anda fark ettim ki Tanrı beni kurtarmaya çalışıyordu, ışığa doğru yürüdüm… Bir anda annem odaya gelip kalkmayayım diye beni sandalyeye bağladı. Artık her şey çok daha netti. Tanrı benim yanımdaydı ama annem Beştepe’nin yanındaydı.
Yazıyordum ama arkadan o güzel yemek kokusunu da alabiliyordum. Yavaşça bağı çözerek mutfağa gittim. Tam gelmiştim ki annem beni yakaladı. Beni mutfakta çalışmaya zorladı. Hayatımın uzun bir vaktini mutfakta harcadığımı düşündüm ve kedimi bahane ederek oradan uzaklaştım.
Odama geri döndüğümde ellerimi o kadar hızlı kullandım ki bilgisayar algılayamadı. Annem blog yazmayı bitirip bitirmediğimi kontrol etmeye geldiğinde 100 kelime yazmıştım bile. Hikâye gittikçe uzuyordu ve artık fikir bulamayıp sıkılmıştım ama az da kalmıştı. Düşünebileceğim her senaryoyu denedim ve sonunda bitmişti…
Sanki ömrümün bir yılını bilgisayar başında geçirdiğimi düşündüğüm bu on dakikalık esaretten kurtulmuştum ve özgürdüm… Hiç vakit kaybetmeden tekrar arkadaşlarımı arayıp sonraki ayı korku ile bekledim.
