Sabah her zamanki sıcaklığa gözümü açtım. Normal bir gün olacaktı. Benim adım Nala. On bir yaşında Afrikalı bir kız çocuğuyum. Annem, babam ve yedi kardeşimle hayatımı sürdürüyorum. Hep birlikte büyük bir çadırda yaşıyoruz. Gerçek bir ev olmayabilir ama aileme yetiyor.

Çadırda etrafa bakındım. Herkes çoktan uyanmıştı. Ben de çadırdan çıktım ve daha işe başlamışlar mı diye bir etrafa bakındım. Babam, sırtında su taşıyordu. İki küçük kardeşim etrafta oyun oynuyorlardı ve kalan beş kardeşim anneme malzeme bulmada yardımcı oluyorlardı. Ben de yanlarına gittim ve hepsine günaydın dedim. En son dün sabah yemiştim ve karnım açlıktan duramıyordu fakat annemler henüz yeterli miktarda yiyecek bulamamışlardı. Birkaç tane çadır komşumuz vardı. “Belki de onlardan azcık isteyebilirim.” diye düşündüm lakin muhtemelen herkes şu anda çok açtı o yüzden bencil olmamayı seçtim. “Anne, yiyecek bulmaya yola çıkabilir miyim?” dedim. Bana baktı, biraz düşündü sonrada başını sallayıp “Dikkatli ol kızım. Malını kimseye kaptırma.” dedi. Ben de bu sözlerden sonra yola koyuldum. Gitçeğim yer çadırımdan o kadar da uzak değildi. 2 saatlik bir yürüyüş. Çok daha fazlasına alışmıştım zaten o yüzden bana gayet kısa geldi. Güneşten tahminlerime göre, saat 2 gibi varmıştım küçük bir göle. Gölün suyu kahverengiydi ama maalesef buralarda tek o renkte su oluyordu. Gölün etrafında birkaç erkek çocuk kilden yapılmış tabaklarına su dolduruyorlardı. Hepsi benim kadar aç gözüküyordu o yüzden beklemeden benim de biraz o sudan almam lazımdı. Kendi kasemi suya uzattım ve aileme iki gün yetecek kadar su aldıktan sonra geri dönmeye başladım. Su dolu kase elime ağır gelmişti o yüzden yolun yarısında kuru toprağa oturdum azcık dinlenmek maksadıyla. Etraf sessizdi. Hayvanlar bile buralardan geçmeyi tercih etmiyorlardı. Ben de hayvan olsam tercih etmezdim o yüzden yargılamayacağım. Biraz dinlendikten sonra gece kararmadan çadırıma varmak için hızlandım. Yoldayken aklıma annemin anlattığı hikayeler geldi. Bazı çocuklar hiç iş yapmıyormuş. Çadırdan daha büyük evlerde “eğitim” adlı bir şey için “okul” denilen bir yere gidiyorlarmış ve sonra evlerine dönüyorlarmış. Keşke ben de öyle bir yerde eğitim görebilsem. Öyle bir hayatımın olmasını çok isterdim ama hayatta olduğuma bile şükrediyorum.

Gece kararmadan önce eve varmayı başarabildim. Annemin beni ve getirdiğim suyu görünce resmen gözleri parladı. Kardeşlerim de yorgunluktan çadıra çöküp uyuyakalmışlardı. Babamı göremedim. Muhtemelen ayrın sabah dönerdi. Annem onu malzeme toplamaya yollamış olmalıydı. Gece karardıktan sonra annem bana son olarak bir hikaye okudu. Gençliğiyle ilgiliydi. Benimkinden o kadar da farklı değildi ama hayat böyle olunca baya da eğlenceli anılar biriktirmişti. Hikayeleri o kadar eğlenceli hale geldi ki yavaşça uykumu getirdi ve fark etmeden uyuyakaldım.
