Ah Bu Başıma Gelenler!

Sıcak bir yaz günüydü. Olacaklardan habersiz bir şekilde kahvemi yudumlarken pencereden binbir çeşide bürünen bulutları büyük bir hayranlıkla izliyordum. Kendini Sherlock sanan oda arkadaşım, bulutlara olan ilgimi fark etmiş olacak ki bana bulutların neden bu kadar ilgimi çektiğini sordu. Doğrusunu söylemek gerekirse bunu hiç düşünmemiştim. Bulutları izleyip farklı nesnelere ve canlılara benzetmek küçüklüğümden kalan bir huydu, sadece ama sadece bir alışkanlıktı. Arkasındaki nedeni hiç sorgulamamıştım. Tam düşüncelere boğulmuştum ki kapı çaldı.

Kapıyı açmamla çirkin Ophelia’nın üstüme düşmesi bir oldu. Anın şokuyla hafif bir baygınlık geçirmiş olabilirim. Gözlerimi açtığımda oda arkadaşım Fransız aksanıyla bizim aciz görünümlü kıza cezbetme girişimlerinde bulunuyordu. Üstüm sırılsıklam olmuştu ve bu durumdan hiç hoşnut değildim. Ayağa kalkar kalkmaz kızın elinden tutup onu kapı dışarı ettim.  Arkadaşımın itirazlarına rağmen kızı içeri almadım. Tam biraz yumuşarken bir çığlık sesi duydum.

Kızın başına bir şey geldiğini düşündüğüm için elime bir tavayı alıp kapıyı son hızla açtım. Tüm olası tehlikelere karşı hazırdım. Arkadaşım da benim arkamda çaktırmadan altına işiyordu. Bir kahraman olarak anılmak üzereydim ki … Koridor bomboştu, kızdan bir iz yoktu. Vicdan azabıyla koridorda volta atarken çığlığın kaynağının ne olduğunu düşünmeden edemiyordum. Saatler geçti ve bizim kızdan bir haber yok. Artık yapılacak hiçbir şey de yoktu. Verdiğim kötü kararları gözden geçirirken tam eve giriyordum ki karnımda keskin bir ağrı hissettim. Midem mi bozulmuştu? Halbuki dün yediğim kaya levreğinin taze olduğundan oldukça emindim. O zaman bu acının sebebi neydi? Elimi karnıma götürdüm ve karnımda bir soğukluk hissettim. Gözlerimi eğmemle birlikte şüphelerim giderilmiş, bıçaklandığım kesinleşmişti. Hayatımda ilk defa bu kadar kan görüyordum. Bilincim birden gitti ve yere yığıldım. Bilincim yerine geldiğinde artık bıkmıştım. Sürekli iki taraf arasında gidip geliyordum, öldüm mü kaldım mı belli değildi.

Delik bir mide ile sağlam olmayan bir sandalyeye bağlanmıştım ve önümde hayal edilemeyecek güzellikte bir manzara vardı.  O kadar güzeldi ki midemdeki yırtığı unutmuş yalnızca manzaraya odaklanmıştım. Ağrı katlanılamaz bir hale geldikçe yirmi dakika gibi bir süre önce yaşanan olaylar kafamda daha büyük soru işaretleri oluşturmaya başlıyordu. Arkamda olup bitenleri anlamak amacıyla cama doğru başımı eğdim belki camdaki yansımalar yardımıyla arkamda ne işler döndüğünü anlayabilirdim.

Buna gerek kalmadan arkadaşım olduğunu düşündüğüm soytarı, hızlı manevralarla sandalyeyi döndürdü. Yanında hayatının aşkı bellediği Ophelia ile birlikte bana bir şeyler söylüyorlardı. Artık bu raddede hiçbir şeyi sorgulamamaya karar verdim, kan kaybından ölmeye de hazırdım. Onlara da aynen bunu belirtmek isterdim ama beni dinleyen mi var. Sandalyeyi geriye doğru itirdim ve var gücümle pencereden kendimi dışarıya attım. Gözlerimi sonsuza dek kapatmadan önce bulutlara son bir kez bakabildim. Eğer bir bulut olsaydım bu saçmalıklara katlanmam gerekmezdi.

(Visited 26 times, 1 visits today)