Anılar Şehri

     Köşeyi dönüyorum, siyah sokak lambalarıyla donatılmış bir park beliriyor karşımda. Kuğularla, ördeklerle dolu bir park. Süs gölü, dondurmacılar, limonatacılar, kuş cıvıltıları… Tahmini altı yaşındayım burada. Annem ve babamla ilk defa ziyaret ediyorum bu parkı. Herkes, hayvanlara etraftan aldığı mamalardan veriyor, yeşilliğin tadını çıkarıyor. Annem bir elinde dondurmamı, bir elinde hayvanlara atıyım diye mama poşetini taşıyor, bir kere bile şikayet etmiyordu. Heves dolu küçüklük anımı bu parkta bırakıp yola devam ediyorum.

     Yaklaşık on dakika yürüdükten sonra ara sokakları sahaflar, kahveciler, hediyelikçiler dolu kent meydanına geliyorum. Meydan bir sürü anıt heykelleriyle süslenmiş, aranabilecek her türden dükkan ile çevrelenmişti. Küçük bir kız ve kuzenlerini görüyorum. O küçük kız sekiz yaşında burada. Kendinden küçük kuzenlerine sanki oranın bilgesiymiş gibi emirler yağdırıyor, öğütler veriyordu. Akşam yapılacak aile yemeği için beraber çıkmışlardı alışverişe. Anneler gerekli yiyecekleri halden alırken babalar da bizi eğlendirmek için aldıkları simitleri yerken bir yandan esprilerini yapıyorlardı.

     Meydandan ayrılıp biraz ilerlediğimde, şehrin en eski sokaklarından birine varıyorum. Dar, taş döşeli yollar boyunca uzanan eski ahşap konaklar, her biri geçmişin birer tanığı gibi dimdik ayakta. Bu evlerin bazılarının alt katları küçük kafelere, el işi atölyelerine ve butik dükkânlara dönüştürülmüş. Bir cam vitrine yaklaşıyorum; içeride el emeğiyle üretilmiş seramik tabaklar, taş baskı kitap ayraçları ve renk renk halılar var. Küçük bir kız daha beliriyor gözümün önünde. On bir yaşında burada. Annesinin elini sımsıkı tutarak, o dükkânın vitrininde gördüğü el yapımı defteri almak için heyecanlanıyor. İçini sayfalarca hikâyeyle dolduracağını bilmeden, belki de ilk defa yazmaya olan ilgisini fark ediyor.

     Yürümeye devam ederken yolum, şehrin en hareketli caddelerinden birine düşüyor. Kafeler, restoranlar, sanat galerileri ve kitabevleriyle dolu bu cadde, hem yerlilerin hem de turistlerin uğrak noktası. Yirmili yaşlarında bir genç, elinde fotoğraf makinesiyle eski binaların detaylarını çekiyor. Bir köşede, arkadaşlarıyla kahkaha atan bir grup üniversite öğrencisi dikkatimi çekiyor. Herkes burada bir anı bırakıyor, bir şeyler öğreniyor, keşfediyor.

     Şehrin daha az bilinen ama en huzurlu köşelerinden birine sapıyorum. Büyük bir çınar ağacının gölgesinde dinlenen yaşlı adamlar, geçmişten bahsediyor. Biraz ilerde, çocuklar oyun alanında kahkahalar atarak koşuşturuyor. Bu park, şehrin kalbinde bir sığınak gibi. Birkaç bank ileride, genç bir kadın kitabına dalmış, şehrin gürültüsünden uzaklaşmış gibi görünüyor. Burada hayat yavaşlıyor, insanlar birbirleriyle sohbet etmek için vakit buluyor.

     Daha ileriye doğru yürüdükçe, uzun taş merdivenlerin sonunda denize açılan bir iskeleye varıyorum. Burası, gün batımını izlemek için mükemmel bir nokta. Hafızamda yıllar önce burada oturup gökyüzünü izleyen bir genç beliriyor. On yedi yaşında burada, hayallerini düşünüyor, geleceğe dair planlar yapıyordu. Şimdi burada durup aynı manzaraya bakarken, zamanın nasıl da hızlı geçtiğini fark ediyorum.

     Şehir, anılarımın içinde büyümüş, ben de onunla birlikte büyümüşüm. Her köşesi bana farklı bir yaşımı hatırlatıyor, her sokağı başka bir hikâye anlatıyor. Hafızamda iz bırakan bu yerlerde yürümeye devam ederken, zamanın nasıl geçtiğini fark etmiyorum. Belki de şehirler, biz onların sokaklarında gezindikçe ve anılarımızı bıraktıkça bizim bir parçamız oluyordur. Ve belki de her adım, geçmişe duyduğumuz özlemi daha da derinleştiriyordur.

(Visited 13 times, 1 visits today)