Ankara

Ben bir şehirim. Taşın, rüzgârın ve insanların arasında nefes alan; her sabah yeniden uyanan sessiz bir tanığım. Eğer konuşabilseydim kim bilir size neler anlatırdım? Belki de siz duymaya hazır oldukça kelimelerimi daha yüksek söylemeye başlardım. Şimdi izin verin size kendi dilimden sesleneyim.

Ben Ankara’yım.
Uzaklardan bakınca sade, yakından bakınca anılarla dolup taşan bir şehir. Rüzgârım serttir ama kalbim sıcak, tıpkı sokaklarımda büyüyen insanların içi gibi. Eğer dilim olsaydı önce size sabahlarımı anlatırdım. Güneş yavaşça yükselirken binaların camlarında kırılan altın rengi ışıkları… Henüz uyanmamış insanları izlerim o saatlerde: okuluna yetişmeye çalışan çocuğu, işe giden memuru, sabahın sessizliğini bozmadan yürüyen yaşlı kadını. Hepsi benim hikâyemin içinde, her biri ayrı bir satırdır.

Ben siz uyurken bile yaşayan bir şehrim. Eğer konuşabilseydim kaldırımlarımda biriken ayak izlerinden bahsederdim önce. Siz fark etmezsiniz ama ben her adımı hissederim. Mutlu koşuşturmaları, ağır ağır yürüyen düşünceleri, gizlenen gözyaşlarını, tutulan kahkahaları… Hepsi, taşlarımda yankı bulur. Bana en çok akşamüstleri dokunur. Gökyüzü mora dönünce sokak lambaları yandığında günün bütün hikâyesi içime çöker. İnsanların omuzlarından düşürdükleri yükleri toplarım sessizce.

Konuşabilseydim, size yalnızlıklarınızı da anlatırdım. Banklarımda oturup kimseye söyleyemediklerinizi, fısıldadığınız anları bilirim. Telefona bakarken umutla beklediğiniz mesajları, gelmeyince gözlerinizi kaçırdığınız gökyüzünü… Kalabalığın ortasında hissedilen o çaresiz sessizliği çok iyi tanırım. Ama bilirsiniz, her yalnızlık bir dönüş yoludur. Ben, her dönüşte sizi karşılayan kapı olurum.

Bir şehrin dili olsaydı sadece hüzünden bahsetmezdi elbette. Ben Ankara’yım, umutlarımı saklarım baharda açan erguvanlara. Gençliğinizi Kızılay’ın kalabalığına, ilk heyecanlarınızı Tunalı’nın kaldırımlarına emanet ederim. Parklarımda oturup rüzgârı dinlediğinizde aslında beni dinlersiniz. Esintim yanaklarınıza değdiğinde “Geçecek,” diye fısıldarım. Çünkü ben, gelen her kışı gördüm ama her baharın mutlaka geri döndüğünü de biliyorum.

Eğer gerçekten konuşabilseydim, size şunu söylerdim: Büyüyorsunuz, değişiyorsunuz, bazen kırılıyorsunuz da. Ama ben hep buradayım. Koşu adımlarınızı ilk kez duyduğum günden beri sizi takip ediyorum. İçinizde taşıdığınız korkuları da kurduğunuz hayalleri de tanıyorum. Siz yaşadıkça ben de büyüyor, siz düştükçe ben de sarsılıyorum.

Bir şehrin dili olsa, insanlarına ne söylerdi biliyor musunuz?
“Kendinize iyi davranın. Benim sokaklarım uzun, yollarım çok; ama her yolun sonunda biraz ışık vardır. Yeter ki yürümeye devam edin.”

(Visited 2 times, 1 visits today)