ANZAC

Bizi gemiye bindirdiklerinde çok coşkuluyduk, ailelerimize son kez el salladık ve yola çıktık. Savaşa gitmemize rağmen bir şenlik havası vardı gemide, ne de olsa Krallık için savaşacaktık, işimiz kolay olmalıydı ama önce bize askerlik eğitimi vereceklerdi.

Mısır’da gemiden indirildik Birleşik Krallık’ın ihtişamlı “Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu”  burada talim yapıyordu Bizi gemiye bindirdiklerinde çok coşkuluyduk, ailelerimize son kez el salladık ve yola çıktık. Savaşa gitmemize rağmen bir şenlik havası vardı gemide, ne de olsa Krallık için savaşacaktık, işimiz kolay olmalıydı ama önce bize askerlik eğitimi vereceklerdi.

Mısır’da gemiden indirildik. Birleşik Krallık’ın ihtişamlı “Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu” burada talim yapıyordu. Sert eğitimlerden geçtik. Kum sıcağında saatlerce süren talimler, bitmek bilmeyen disiplin kuralları ve acımasız subaylar… Fakat en acısı, en yıkıcısı, dostum Thomas’ın idam edilmesiydi.

Thomas, iyi bir askerden çok iyi bir arkadaştı. Cesur, neşeli ve dürüst biriydi. Bir gün su sıkıntısı çektiğimiz bir vakitte, izinsiz su içmeye kalkıştı. Subaylardan biri onu yakaladı ve askeri disiplini ihlal ettiği gerekçesiyle mahkemeye çıkardı. Hepimiz, en fazla kırbaç cezası alacağını düşünüyorduk. Ama mahkeme, ihanet ve disiplinsizlik suçlamasıyla onu idama mahkûm etti. Karar açıklandığında donup kaldım. Savaş başlamadan, sadece birkaç yudum su için bir adamı öldüreceklerdi.

İdam günü geldiğinde Thomas’ın gözlerine baktım. Korkudan çok öfke vardı içinde. Son sözleri, “Krallık bizi umursamıyor, bizi yalnızca birer piyon gibi kullanıyorlar” oldu. Silah sesleri yankılandı ve Thomas artık yoktu. O an, Birleşik Krallık’a olan inancım sarsıldı. Bizi, değerli askerler olarak değil, birer harcanabilir varlık olarak gördüklerini anlamıştım.

Çanakkale’ye vardığımızda bu inançsızlığım iyice pekişti. Kumlar ve sular kanla bulanmıştı. Bize, Türklerin ilkel ve zayıf olduğunu söylemişlerdi ama gerçekte müthiş bir direnç gösteriyorlardı. Her saldırımızda onlarca arkadaşımı kaybettim. Subaylarımızın verdiği emirler mantıksızdı, tek amaçları ilerlemekti, ne pahasına olursa olsun. Her an ölümün kıyısında yaşamak ruhumuzu tüketiyordu.

Bir gece, siperlerde bir Türk askeriyle karşılaştım. Beni öldürebilirdi, ama yapmadı. Göz göze geldik. Onda gördüğüm şey, Thomas’ın son anlarındaki öfkenin aynısıydı. O da savaşın anlamsızlığını kavramıştı. Sessizce geri çekildi ve ben de silahımı indirdim.

Bu işte onu bilmiyordum. Savaşın adil olmadığını, Krallık’ın bizi boş yere ateşe attığını artık kesin olarak biliyordum. Buradan sağ çıkarsam, Krallık’a bir daha hizmet etmeyeceğime yemin ettim. Ama sağ çıkıp çıkamayacağımı bilmiyordum.

(Visited 16 times, 1 visits today)