AŞHARA

Şehirdeki hazırlıkları ofisimden izliyordum. Herkes sağa sola koşuşturuyor; bayrak, flama ve çeşitli posterler asılıyordu. Güne özel yemekler pişiriliyordu. İnsanlar en güzel kıyafetlerini giymişlerdi. Büyük felaketin üzerinden 350 yıl geçmişti. Dünyadaki büyük savaş sonucunda neredeyse tüm şehirler yıkılmış, insanlar yeniden şehirler inşa etmeye başlamıştı. Aşhara, işte bu şehirlerden biriydi.

Ben de bu şehrin yöneticisiydim. Bu şehirde doğmuş, savaşın anılarını dinleyerek büyümüştüm. Bulunduğumuz şehirden başka bir şehir görmemiştim. Zaten bir şehirden diğerine yolculuk etmek yasaktı. Okulumu dereceyle bitirmiş, kısa sürede yükselmiş ve büyük önderlerin gözüne girmiştim.

Şehir, yüzük şeklinde dışa doğru büyüyen bir mimariye sahipti. Şehrin en dış katmanı tarım, hayvancılık ve sanayi tesisleri için ayrılmıştı. Yuvarlağın arasında, yeraltı ve yağmur sularının arıtılmasıyla oluşturulan akarsular bulunuyordu. İç kesimlere gidildikçe yerleşim binaları yer alıyor, en iç kesimde ise yönetim binaları bulunuyordu.

Güneş enerjisinin verimliliğinin artmasıyla petrol ihtiyaçtan çıkmış, tamamen elektriğe dönülmüştü. Tüm araçlar elektrikliydi. Binalar merkezde çok katlıydı ve her birinde en az %30 yeşil alan bulunmaktaydı. Her yüzükte büyük parklar ve oyun alanları mevcuttu. Geçmişin hatalarını tekrarlamadan, daha yeşil bir dünya için çalışıyorduk.

Bir de hayvanlar olsaydı, ne güzel olurdu.

(Visited 4 times, 1 visits today)