Atatürk’le Bir Gün

Bir sabah gözlerimi açtığımda kendimi bir çiftlikte buldum. Hava tertemizdi, kuş sesleri etrafta yankılanıyordu. Ama bu çiftlik farklıydı… İnsanlar 1930’ların kıyafetlerini giyiyor, etrafta eski model arabalar dolaşıyordu. Her şey çok gerçekçiydi ama bir o kadar da garipti.

Kafam karışmıştı. Yakınımdaki bir adama yaklaşıp sordum:
— “Affedersiniz, bugün tarih ne?”
Adam gözlerini kısıp bana dikkatlice baktı:
— “9 Kasım 1938,” dedi.

O an içim ürperdi. Gözlerim doldu. Burası sıradan bir yer değildi… Bir şey anlamıştım: Atatürk’ün aramızdan ayrılmadan bir gün önceydi.

Hemen heyecanla sordum:
— “Atatürk nerede?”

Beni şaşkınlıkla izleyen adam, eliyle ilerideki binayı işaret etti. Koşarak oraya yöneldim. Ve işte oradaydı. Mustafa Kemal Atatürk, her zamanki gibi kararlı, düşünceli ama içinde derin bir bilgelikle beni karşıladı. Yanına yaklaşarak kısık sesle söyledim:
— “Paşam… Bugün sizin son gününüz olabilir. Lütfen kendinize dikkat edin.”

Bir an durdu, yüzüme baktı, gülümsedi.
— “Öyleyse, bu günü çok güzel geçirelim.” dedi.

Bütün gün beraber vakit geçirdik. Atatürk Orman Çiftliği’ni gezdik, doğadan, bilimden, halktan konuştuk. Hayata, özgürlüğe ve geleceğe olan inancını bir kez daha dinledim. O kadar sade, o kadar içten bir insandı ki… Yanındayken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım.

Akşam olduğunda gün batımının turuncu ışıkları çiftliğe vururken, Atatürk bana döndü:
— “Bu ülkenin umudu sizsiniz.” dedi. “Geçmişten getirdiklerinizi, geleceğe taşıyın.”

Gözlerim doldu. Ona sarıldım, kelimeler boğazımda düğümlendi.
— “Hoşça kal paşam…” dedim.

O gece tekrar çiftlikte uyudum. Gözlerimi açtığımda günümüz dünyasındaydım. Ama kalbimde, sonsuza dek yaşayacak bir anı bırakmıştı: Atatürk’le geçirdiğim o bir gün.

(Visited 5 times, 1 visits today)