Gözlerimi açtığımda, 1923 yılının serin bir sabahında Ankara’daydım. Yanımda Mustafa Kemal Atatürk… Gülümsedi, “Bugün mecliste önemli bir konuşma yapacağım, hazır mısın dostum?” dedi. Hâlâ rüyada olduğumu sanıyordum ama elimde tuttuğum not defteri, hissettiğim gerçekliğin kanıtıydı.
Kahvaltıyı Çankaya Köşkü’nde yaptık. Sofrada sade bir menü vardı: beyaz peynir, zeytin, taze ekmek ve çay. Konu dönüp dolaşıp milletin eğitimi ve kadınların toplumsal rolüne geldi. Atatürk’ün gözleri parlıyordu. “Bir millet, kadınlarını geri bırakırsa ilerleyemez.” dedi.
Öğleden sonra meclise geçtik. O konuşmasını yaparken halk nefesini tutmuştu. Her cümlesi bir dağa kazınır gibiydi. Konuşma sonrası halkın coşkusunu görmek tarifsizdi. Akşamı, mum ışığında satranç oynayarak geçirdik. Arada eski anılardan, zorlu yıllardan bahsetti. “Gelecek, inananların ellerinde şekillenir,” dedi. O an, sadece bir liderle değil; bir devrimle yan yana olduğumu anladım.
