Azı Karar Çoğu Zarar

Azı karar çoğu zarar lafını çok duyarız. Belki yemeğe tuz atarken belki de bir konuda hırs yapmışken .Peki, konu insana gelince neden azı karar çoğu zarar diyemiyoruz, önümüze gelen her insanı hayatımıza almayınca neden kötü hissediyoruz, her günün sonunda yine sadece kendimizle baş başa kaldıktan sonra neden diğer gün hiçbir şey olmamış gibi devam ediyoruz?

Yüzyıllardan beri var olan bir şey aslında aidiyet duygusu. Eski insanlar bile çevreleri kalabalık olsun ister küçük mağaralarında belki de kendilerinden bir şeyler eksiltip gelenlere verirler, onlara yer açarlarmış. Oysaki o zamanlar 4 kişilik bir ailede herkese yetecek rol varmış ama yine de ava çıkarken bile yanlarına birilerini isterlermiş. Fakat gün gelir de vahşi bir hayvan kapıya dayanırsa işler değişirmiş. Yıllarca yuva, ekmek paylaştıkları o insanlar zora düşünce ilk onları ele verirler, yapılan iyilikleri hiç düşünmezlermiş.

Kim sevmek ve sevilmek istemez ki? Bazen kanayan yaralarımızın kabuk tutması için sığındığımız sevdiklerimiz, bazen de kanayan yaralara ilaç olan kalbimiz, neden birkaç kişiyle yeterli kalmıyor? Kalabalık çevresi olan insanlar üstün tutulur hep mesela .Bir nevi havalı gözükürler .Koridordan geçerken ,bir kafede otururken durmadan birilerine selam verir ,herkesi tanırlar .Asıl problem de “herkesi” tanımalarıdır belki .Gerçekte kaçını seviyor ,kaç kişi onun yardımına koşuyor göremiyoruz ki…Herkesle iyi anlaşmak kulağa çok hoş gelir .Herkesi hayata almak da kolaydır aslında. Sıvılar gibi akışkan olur kabin şeklini alırsınız. Bazılarınız için daha zor olur belki de ama sonunda yaparsınız. Karşınıza kim çıkarsa ona göre şekillenir, onun her isteğine uygun davranır, o insanın kalbini kazanırsınız. Rol yaparsınız demiyorum, kendinizi değiştirirsiniz. Sürekli yaptığınızda ne olur peki? Evet, belki de hayatına girdiğiniz her insanı mutlu eder, onların aklına harika anılar kazırsınız ama kendinize şöyle bir baktığınızda ya da kötü bir anınızda, bazen sadece kendiniz bazen de aslında yanlarında kendinizi hiç değiştirmenize gerek kalmayan, sizi siz olduğunuz için seven insanları görürsünüz. Gariptir çünkü aslında sizi uyarırlar da ,sizle konuşmaya da çalışırlar ama siz bunu sadece akşam eve gittiğinizde ,canınız sıkıldığında fark edersiniz çünkü o zamanlar siz, gerçek siz olursunuz .Aynı durum sinirli olduğunuzda da gerçekleşir .Sizin ateşinizden korkan herkes ,o aşırı geniş çevreniz, birden toz olur .Sadece o iki, üç kişi yardımınıza hemen koşar, sizi hiç sorgulamadan yangınınızı söndürür ,kalbinize merhem olurlar .Siz dışardan çok geniş bağları olan, sosyal ,herkesle iyi geçinen biri olarak tanınıyor olabilirsiniz ama bu saydığım hiçbir özellik duyulduğu kadar iyi değil. Herkesin kendine has kriterleri olmalı. Siz, gerçek sizle herkes tarafından sevilmiyorsanız, ki bu çok normal, herkes tarafından seviliyor olmazsınız ki, olmayın da. Bazen kendinizi kaptırıp kullanılıyor bile olabilirsiniz ,bilemezsiniz. Çekilin kabuğunuza inci olun, varsın derinden sizi nefesi yeten çıkarsın.

Kalabalığın içinde yalnızlık da bu olsa gerek. Şöyle bir düşündüğünüzde, kendinize” Ben kiminle benim?” sorusunu sorduğunuzda aklınızdan geçenlere değer verin, onları mutlu etmek için çabalayıp onların yaralarına kabuk olun. Ve yaptığınız her şeyi biraz daha sevilmek için değil, size iyi geldiği için yapın. Kalabalığın içerisinde yalnız kalmak, yalnızlığı yalnız yaşamaktan daha çok acıtır. Emin olun ki yalnızlık, diş ağrısına benzer; sancısı gece başlar…

(Visited 142 times, 1 visits today)