Bakkalın Gazabı

O gün Mert yeni kalkmıştı, içi çok rahattı, cumartesiydi ve o gün işi yoktu. Kafasında günü nasıl değrlendireceğine dair düşünceler dolanıyordu. Mert, “Hava da güzel, bari piknik yapayım.” diye düşündü. Bu çok iyi bir fikirdi çünkü hem hava güneşliydi hem de market piknik için ihtiyacı olacak hemen hemen her şeye indirim yapmıştı.

Markete gitmek için yola çıkmıştı ki bakkala rastladı. Bakkal Sami Bey sinirli bir şekilde söylenerek volta atıyordu. Aklından onunla konuşmak geçti ancak “Zamanımı buna harcamayayım, zaten bu akşam yağmur bekleniyor, bari pikniğimi yetiştireyim.” dedi içinden. Tam yola devam edecekken biri ona seslendi. Bu kişi mahallenin yaşlı bakkalı Sami Bey’den başkası değildi. Ancak her zamankinin aksine üzgün görünüyordu “Başıma neler geldi biliyor musun Mert?” diye bağırıyordu. Mert her ne kadar işi olsa da insanlara yardım etmeyi çok sevdiğinden bakkalın yanına gitti. “Ne oldu Sami Bey?” dedi. Programının gecikeceğini bilmesine ramen “on beş dakika sonra gitsem de olur.” diye düşündü.

Sami Bey ona derdinin çok müşteri kaybetmesi olduğunu çünkü artık sattığı şeylerin hepsinin markette bulunduğunu, üstelik yarı fiyatına olduğunu söyledi. Senden bir ricam olacak, dedi Sami Bey “Sen benim için marketin sıcak bir köşesine bu şeyi gizle.” dedi çebinden çıkardığı kırmızıya çalan turuncu renkteki parlayan nesneyi göstererek. Mert bu nesnenin ne olduğunu tam anlayamamıştı ama “Zaten yolumun üstünde, yaparım” dedi. Sami Bey teşekkür edip dükkanına gitti. Mert bu sıra dışı nesnenin ne olduğunu hala anlayamamıştı, bu nesnenin niye parladığını ve bakkalın buna niye sahip olduğunu bilmiyordu ayrıca eline alınca hissetiği ısı kafasını çok karıştırmıştı “Belki de Sami Bey’in boyadığı sıcak bir taştır ve soğumadan ısıtmamı istiyordur.” dedi kendi kendine. Taş soğumadan gitmesi gerektiğini düşünü ve koşmaya başladı. Yaklaşık beş dakika sonra markete gitmişti ki ne görsün: Bütün mahalle toplanmıştı resmen; anneler, babalar, çocuklar hatta kahvede okey oynayan dedeler bile buradaydı. Sami Bey’in sinirlenmesine şaşırılmamalıydı; her kim varsa marketteydi, bakkal ise sinek avlıyordu. Hemen içeri girdi, marketin fırın bölmesinin yanında bir fırın vardı, müşteriler yedikleri ekmeğin nereden geldiğini görsün diye açıktaydı, üstelik kalabalıktan dolayı kimse fırını kontrol etmiyordu. Mert bunu fırsat bilip hemen taşı fırının içinde gizli bir bölmeye koydu, ne de olsa akşam, fırın kaldırılmadan önce geri alabilirdi. Malzemeleri aldı ve ödeme sırasına geçti, herkes onun gibi piknik eşyası almıştı sıra ona gelince de ödemeyi yapıp çıktı.  Marketin hemen yanında piknik için çok güzel bir alan vardı. Yaklaşık bir saat piknik yaptı ve sonrasında eve doğru yola çıktı.

Mert; eve gelmişti, tam üstünü değiştirecekken dışarıdan bir ses yükseldi, pencereye doğru koştu ama sesin kaynağını kestiremedi, hemen aşağı indi, Sami Bey nefes nefese bir şekilde onu aşağıda bekliyordu. Sami Bey; “Dışarıdan gelen sese irkildim.”, “Pencereye doğru koştum.” ve “Sana çok teşekkür ediyorum.” şeklinde üç ayrı cümle söyledi. Mert bunun nedenini ve sesi neyin çıkardığını sordu. Sami Bey ona sadece yukarı bakmasını söyledi. Havada bakkalın sıcak taşıyla aynı renkte kocaman bir ejderha vardı. Etrafına biraz baktıktan sonra marketin olması gereken yerde birkaç yanık tuğladan başka bir şey kalmadığını gördü. Mert olanları açıklaması için Sami Bey’e döndmüştü ki Sami Bey ürkütücü bir sesle “Artık herkes benim bakkalımdan alış veriş yapacak.” diye haykırdı.

(Visited 6 times, 1 visits today)