BASKIN

Yine bir yorucu günün ardından bir kasabanın içinde ünlü bir han olan Kızıl Han’da kalmaya karar vermiştim. Hana girdiğimde herkes bir telaş içinde , hizmetçiler etrafta koşturuyor , müşteriler toplanıp silahlanma peşindeydiler. Burada neler yaşandığını anlamaya çalışırken dışarıdan gelen bir sesle irkildim. Hemen pencereye doğru koştum . Birde gördüm ki   etrafta yeşil  yelekli , siyah pantolonlu kişiler gördüm. Bunlar kralın adamlarıydı. İçlerinde atlılarda vardı ve köydeki insanlara saldırıyorlardı. İnsanlara bir şey soruyorlardı. İtiraf almaya çalışıyorlardı ve cevap vermeyenleri öldürüyorlardı. Her kafamı başka yere çevirdiğimde başka bir insan katlediliyordu. Handaki bir hizmetçiyi çevirdim ve ona kralın askerlerinin neden bu köye geldiğini sordum.

Hizmetçi telaşlı bir şekilde bana  “Kralın kardeşi yatak odasında bulunmuş ve ondan sonra kralının kardeşinin eşi kralının kardeşinin katilini  görüp asker göndermiş. Onunda en son bu köye girdiğini görmüşler ve suikastçiyi bulmak için buraya saldırı düzenlemeye karar vermişler” dedi.

Ama nasıl? Koridorda kimse yoktu. Tam beynim bu konuda darmaduman olmuşken hanın kapısı kırılıp askerler içeri girdi.

Askerler kılıçlarını çekerek “Diğer gerzekler gibi hiç kimse kaçmaya çalışmasın! Yoksa herkes ölür. Kralın kardeşinin katilini arıyoruz. En son bu köye girmiş. Bu kişinin gözleri mor ve yanağında uzunlamasına bir hançer yarası var” dedi. Askerin sözünden sonra  herkes bana döndü ve askerler üzerime saldırmaya başladılar. Askerlerden kaçmayı başardım. Hemen hanın barınağına girdim.  Hanın barınağına girdiğimde atımın eski  görüntüsünü aldığını fark ettim. Yaptığım kamuflaj büyüsü bozulmuştu. Tam atıma doğru koşarken kafama bir darbe yedim. Ondan sonra ne yaşandı hatırlamıyorum ama tek bildiğim bayılmış olmam ve şuan askerlerin beni darağacına götürüyor olması.

Bir atlı arabasının içindeyim. Ellerimi iple bağladıkları için ellerimi hareket ettiremiyorum. Arabanın ortasında ben , sağ ve solumda ikişer asker duruyor. Askerleri süzerken bir asker “Kralın kardeşini öldürüp bu kadar kolay mı sıyrılacağını sanıyorsun” dedi.

Evet , aslında kolayca sıyrılacağımı sanıyordum. Görünmezdim o esnada. En son askerler beni ararken atımı betimleyerek bulmaya çalışıyorlardı. Bu yüzden atımın dış görünüşünü değiştirmiştim ama nasıl olduğuysa hem atımın büyüsü hem de benim görünmezlik büyüm kırılmıştı. Bunları düşünürken araba durdu ve birer asker sağımda ve solumda olmak üzere beni kollarımdan sürüklemeye başladı. Diğer iki askerde arkamızdan yürüyerek etraftaki kalabalığı dağıtmaya çalışıyorlardı. Kalabalığın sebebini anlamaya çalışırken önümde bir darağacı belirdi. Demek ki kalabalığın sebebi benmişim. Çocuklar , ebeveynler , esnaflar , herkes arkamdan bağırıyordu. Çürük meyve ve tezek atanlar vardı içlerinde. Yaptıklarımdan dolayı hiç pişmanlık duymuyordum. Kralın kardeşi , Adalet Meclisi Başkanı Leo , benim ailemi suçsuz yere düşmanlara bilgi satmaya çalışmaktan astırmıştı. O anı aklımdan hiç çıkarmadım. O gün bir çocukta olsam bunun için intikam yemini etmiştim. O gün beni babamın esnaf tarikatından arkadaşı Braum Amca kurtarmıştı. O gün arkadaşlarımla oyun oynadıktan sonra eve doğru yürüyordum. Eve vardığımda evin camları kırık , kapımız yıkılmıştı. Evin içinde doğru girerken Braum Amca beni kollarına alıp evine götürmüştü. Sonra bana yaşanan olayları anlatmıştı. Ailemi tutuklayıp hapse atmışlardı. Adalet Başkanı tarafından karar verilene kadar orada kalacaklardı. Beni de arıyorlardı ama Braum Amca beni kralın adamlarının eline vermemek için elinden geleni yaptı ve beni bu zamana kadar korudu. Sonra Adalet Başkanı ailemi idamla cezalandırma kararı aldı. İdam sebebi ise vatana ihanetti. Böyle bir suçlama olamazdı. Babam orduda komutandı ve annem şifacıydı. O gün geldi ve çok hızlı geçti. Ailemi darağaçlarına çıkardılar ve tek bir söz ettirmeden terk ettiler.(…)

 

 

 

(Visited 1 times, 1 visits today)