Günümüz dünyası, çoğu zaman gençliğin en yalnız zamanlarından biri olarak görülür. Yaşlı bireylerin sıklıkla ‘sizin zamanınızda’ terimini kullandığını görürüz. Kim olursa olsun; ebeveynlerimiz, akrabalarımız, öğretmenlerimiz… hepsi geçmişteki birlikteliği özlediklerinden ve yeni neslin bu değerlere sahip olmadığını dile getirip dururlar. Peki, bu ne kadar doğru? Gerçekten kendimizi gittikçe daha çok izole edip soyutlaşmış bir ortama doğru mu yöneliyoruz, yoksa her zamanki yapılan karşılaştırma vakalarına mağdur muyuz?
İnternetin, özellikle sosyal medyanın icadı hepimizi ister istemez kendi dünyamıza sürüklemeye itti. Çoğu insan her gün saatlerini ekrana bakarak harcıyorlar ve bu olay yaş gerektirmiyor. Sanalda dönen olayları keşfetmek isteyen yaşlılar, iş imkanlarını harcamamaya çalışanlar ve yaşıtlarına uymak isteyen çocukların hepsi ekranda vakit geçiriyor. Sosyal medya, eskiden dönen birliktelik itibarını gittikçe düşürüyor çünkü bu olay dışarı çıkıp yüz yüze biri ile görüşmeye benzemiyor. Beyin internetteyken, hafızası ve dikkati yoğun bir şekilde düşüyor ve sadece oraya odaklanabiliyor. Yanında ne kadar çok insan olsun, beyinin dikkatini çekmiyor ve ekrana bakan kişi sosyal açıdan izole bir duruma geliyor. Yeni nesildeki durum da bu aslında. Çocuklar yaşındakilerin izlediğini merak ediyor, aynı davranışı sergiliyor.
Çocukların beyni orta yaştaki birinin beyniyle asla aynı değildir. Çocukluk yavaş geçer çünkü beyin yeni deneyimleri farklı bir davranış olarak kaydeder ve bu farklı davranışların süresi daha kolay hatırlanması için günlük anılardan daha fazla yer kaplar. Bu yüzden çocukluk yavaş geçer çünkü sürekli yeni deneyimler sergilenir. Fakat iş internette hep aynıdır, çünkü hep aynı şeyler görünür ve aynı şeylere bakılır. Bu, daha gelişme sürecinde olan ve özel anlar yaşamak isteyen çocuğun beyni için fazla derecede olumsuzdur. Çok kere aynı durumu yaşayan beyin en sonunda kendini kapatır ve sadece ekrana odaklanmak ister. Bu da yeni neslin yalnızlığını açıklar.
Bir uyuşturucu gibi, ekran beyni manipüle ederek onu hassas ve asosyal hale getirir, çünkü uzun süre boyunca farklı bir olay yaşamamış olan zihin artık yıpranmıştır ve farklı deneyimin ne olduğunu unutmuştur, bu durum da onu korkaklığa sürüklemiştir. Özel anılar yaşamaktan korktuğu için, hep ekrana izole şekilde bağımlı kalır ve yüz yüze etkileşimlerden, yani onun için yeni olan durumlardan kaçınır.
Bu sebeplerden dolayı, yeni nesillere erken yaşta, özellikte bebeklikte ağladığında sakinleştirmek için ekran kullanma durumundan şiddetle kaçınılmalıdır. Çünkü eğer bu gidişatla ilerlenirse, sosyal etkileşimlerden kaçınan ve beyni sünger gibi internete bağımlı olan nesiller bizi bekliyor.

