Her çocuğun unutamayacağı bir yaz günü vardır.Bu yaz gününü evde, deniz kenarında, bir restoranda, sokakta veya yatak odanızda geçirmiş olabilirsiniz. Benim hayatımı değiştiren ve asla unutamayacağım o yaz günü ise her zamanki gibi normal başlamıştı. Uyandım, yüzümü yıkadım ve dişlerimi fırçaladım. Kahvaltımı edip yaz okuluna gitmek üzere yola çıktım.
Okulda ilk dersimiz drama dersiydi. Derste, köpekler —benim en korktuğum hayvandır— hakkında bir canlandırma yaptık. Canlandırma sırasında biraz korktum. Normalde yüzme dersini çok severim ama drama dersinde yaptığımız köpeklerle ilgili canlandırmanın etkisinde kaldığım için yüzme dersinin tadını çıkaramadım.
Yaz okulu bitince babam beni almaya geldi. Eve döndüğümüzde hemen pijamalarımı giyip yatağa yattım. En sevdiğim yazar olan Muzaffer İzgü’nün bir kitabını okumayı planlıyordum. Tam kitabı elime almıştım ki dışarıdan gelen bir sesle irkildim. Pencereye doğru koştum. Annemin saksılarının devrilmiş olduğunu gördüm.
Neler olduğuna bakmak için merdivenden inerken kalbimin sesini duyabiliyordum. Sokak kapısına geldim. Kapıyı açtım ama bir şey göremedim. Bahçede bir tur attıktan sonra bir çift parlayan göz gördüm. Yavru bir kediye ait olduğunu sandığım bu gözlerin sahibi, çalıların içinden minik başını uzattı. Hayır, bu bir kedi değil, yavru bir köpekti!
Olduğum yerde sendeledim ve yanımdaki ağacın arkasına saklandım. Minik köpek de beni görünce çıktığı çalıların arasına gizlendi. Saklandığım yerden nasıl eve gireceğimi düşünürken birden elimde bir ıslaklık hissettim. Yavru köpeği elimi yalarken gördüğümde çığlık atmamak için kendimi zor tuttum. Derin bir nefes alıp yavaşça köpeğe doğru baktım. Onun da bana baktığını görünce aramızda bir bağ kurulduğunu hissettim. Titreyen elimi başına götürdüm ve onu okşadım.
Galiba köpekler artık beni eskisi kadar korkutmuyordu. Bu minik, gri, sevimli bakışlı köpeğin ismini “Çakıl” koydum.
Benim asla unutamayacağım yaz günü, köpeklerle barıştığım bu gün olmuştu.
