Bir sabah, rüyamda bembeyaz üniformalı bir adam gördüm. Gözleri umutla parlıyor, yüzünde kararlı ama şefkatli bir ifade vardı. Elinde bir kitap tutuyordu; üzerinde “Nutuk” yazıyordu. Yanıma geldi ve gülümsedi. “Ben Mustafa Kemal’im,” dedi. Şaşkınlıkla gözlerine baktım. “Vatanı korumak istiyorsan önce çocuklara sahip çıkmalısın. Çünkü onlar gelecektir.”
O an kendimi farklı bir dünyada buldum. Savaşların olmadığı, çocukların korkmadan okula gidebildiği, oyun oynarken özgürce gülebildiği bir yerdi burası. Sokaklar tertemiz, insanlar yardımseverdi. Her mahallede kütüphaneler vardı. Her okulda, Atatürk köşesi önünde çiçekler tazeydi. Bu dünya, çocuklara önem verilen bir Türkiye idi. Çünkü bir milletin geleceği, çocuklarının eğitiminde, sağlığında ve mutluluğunda saklıydı.
Atatürk bana bir sınıf gösterdi. Minik öğrenciler ellerini kaldırıyor, sorular soruyor, hayal kuruyorlardı. “Bu çocuklar büyüyünce doktor, öğretmen, mühendis olacak,” dedi. “Ama önce onların iyi birer insan olması gerek. Çünkü vatan sadece toprak değil, insanların vicdanıdır. Çocuklara sahip çıkmak, bu vicdanı korumaktır.”
Sonra bana dönüp, “Sen bu çocuklardan birisin. Vatanını korumak istiyorsan önce arkadaşlarına iyi davran, bilgili ol, adaletli ol,” dedi. “Büyüdüğünde sadece kendi için değil, herkes için çalış.”
Gözlerimi açtığımda yatağımdaydım. Kalbim hızlı atıyordu. O andan itibaren anladım ki vatan sevgisi sadece bayrak sallamakla ya da marş söylemekle sınırlı değilmiş. Gerçek vatanseverlik, çocukları korumakla, onlara güzel bir gelecek hazırlamakla başlıyormuş.
Mustafa Kemal’in o sözü artık benim yaşam ilkem olmuştu: “Vatanı korumak, çocukları korumakla başlar.” Çünkü çocukları koruyan bir millet, hem geçmişine hem de geleceğine sahip çıkar.

