Uyandığım anda bir şeylerin yanlış olduğunu anladım. Hemen kalktım ve evimde olmadığımı fark ettim, kaygılı değildim sadece şaşırmıştım ama yine de neden burada olduğumu düşünmeden kendimi alamıyordum. Camdan dışarı baktığımda bir deniz olduğumu fark ettim, denizden gelen tuz kokusu beni ayılttı ve dün olanları parça parça hatırlamaya başladım.
Akşam saati okuldan dönüyordum, yürürken etrafımdaki dükkanlara bakmaya başladım, bir pasta dükkanının önünden geçerken aklıma bugünün annemin doğum günü olduğu aklıma geldi. Dükkana girdim ve annemin seveceği türden bir pasta bulmak için rafları incelemeye başladım. Ben pasta seçerken siyah sweatshirt giyen bir adam yanıma geldi, kulağıma eğildi ve cebime bit kağıt koydu. Kağıdı cebimden çıkardım ve üzerinde yazana baktım, kağıtta evimizin yakınındaki bir ara sokağın konumu yazıyordu. Pastayı aldıktan sonra eve yolumu tuttum, eve dönerken cebime kağıdı koyan adamı düşündüm, neden o ara sokağa gelmemi istiyordu? Gitmelimiydim? Eve vardığımda annemin doğum gününü kutlamak için can atıyordum, kapıyı açtım ve anneme seslendim. Geri cevap vermedi. Bütün evi anneme seslenerek aradım ama hiçbir yerde bulamadım. Sonra nerede olduğunu anladım. 5 dakika sonra kendimi ara sokakta buldum, karşımda 5 maskeli adam duruyordu. “Neden burada olduğunu biliyormusun? dedi birisi, “Hayır” dedim. “Babanın bize büyük bir borcu var, ama senin de bildiğin gibi baban 3 gün önce öldü, bu yüzden parayı sizden alacağız.”. Boğazım düğümlenmişti, koşmak istiyordum ama hareket edemiyordum. Adamlardan 4ü üstüme yürüdüler, bilincimi kaybetmeden önce 4 adamın arkasından 5. sinin bir tuğla kaldırıp bana doğru geldiğini gördüm.
Yitirdiğim anılarım bana gelince yatağıma oturdum ve ağlamaya başladım, sonra buradan çıkıp annemi bulmam gerektiği aklıma geldi. Kapıya doğru koştum ama kapıya geldiğimde kapı kendiliğinden açıldı. Açan babamdı. Babam elini omzuma koydu ve yatağıma geri oturttu ve her şeyi anlatmak için hazırlandı. Babamın karşımdaki varlığı beni allak bullak etmişti. Onun üç gün önce öldüğüne dair haber almıştık, hatta cenazesine bile gitmiştik. Şimdi karşımda, dimdik duruyordu. Korku ve şaşkınlık içinde geri çekildim. “Baba… sen… ölmemiş miydin?” diye kekeledim. Babam derin bir iç çekti ve başını salladı. “Öyle sanman gerekiyordu,” dedi. “Ama gerçek farklı. Benim borçlandığım adamlar tehlikeliydi. Eğer ölmediğimi bilselerdi, yalnızca bana değil, size de zarar vereceklerdi. Bu yüzden sahte bir ölüm düzenlemek zorundaydım. Ama belli ki bu onları durdurmaya yetmemiş.” Kafamın içinde düşünceler birbirine çarpıyordu. “Annemi kaçırdılar, değil mi?” diye sordum. Babam gözlerini yere indirdi. “Evet,” dedi kısık bir sesle. “Beni bulamayınca sizi hedef aldılar. Ama merak etme, onu kurtaracağız.” Babamın nasıl hayatta kaldığı ya da bu işin nasıl bu hale geldiği hakkında binlerce soru sormak istiyordum ama şu an en önemli şey annemdi. “Nasıl yapacağız?” diye sordum kararlılıkla. Babam masasının çekmecesinden küçük bir telefon çıkardı ve bir mesaj yazdı. “Onlara fidyeyi ödemeye razı olduğumu söyleyeceğim. Ama planımız başka olacak. Senin yardıma ihtiyacım var.”
Saatler sonra belirlenen buluşma noktasına gittik. Annem bir sandalyeye bağlıydı, etrafında ise o maskeli adamlar vardı. İçlerinden biri, en uzun boylu olanı, babama yaklaştı. “Parayı getirdin mi?” diye sordu sert bir sesle. Babam cebinden bir çanta çıkardı ve onlara gösterdi. Adam çantaya uzanırken, aniden arkamızdan siren sesleri duyuldu. Babam bana göz kırptı. Polislere haber vermişti! Kaçmaya çalışan adamlar kısa sürede yakalandı. Annemi çözerek ona sarıldım, gözyaşlarıma engel olamıyordum. Babam başımı okşadı. “Artık güvendesiniz,” dedi. Ben ise onun hayatta olduğuna hâlâ inanamıyordum. Ailemiz dağılmamıştı. Ve bu, en önemli şeydi.
