Somalians Waiting in Line for Food 1992 Baidoa, Somalia

BOŞ BİR KARNIN HİKAYESİ

  Sabahın ilk ışıkları, kırık dökük evimizin çatısından süzülürken gözlerimi açtım. Adım Kofi, on yaşındayım ama kolumdaki damarlar yaşlı bir adamın haritası gibi. Ne zaman uyandığımı tam olarak bilemiyorum çünkü benim için bir uyku, bazen açlığın daha hafif hissedildiği kısa bir kaçış demek.

  Annem, Amara, yanımda ince bir minderin üzerinde yatıyor. Saçları kırışık bir yumak gibi, elleri ise toprağı kazımaktan ve su taşımaktan su toplamış. Bizi uyandırmak için sert bir sese ihtiyacı yok; kuru öksürüğü yeterince gürültülü. Kardeşim Jelani (henüz 3 yaşında) hemen yanımda kıpırdanıyor. Gözleri her sabah olduğu gibi biraz donuk ve yaşlı. En çok onun için endişeleniyorum. Onun bu güçsüz bedeni bu yokluğa daha fazla dayanamayacak gibi.

  Güneşin kavurucu sıcaklığı başlamadan önce yapılması gerekenler var. ilk görevim, kilometrelerce ötedeki kurumuş nehirden su taşımak. Plastik bidonları elime alıyorum. Boş bidonlar bile ağır geliyor çünkü enerjim yok. Babam, Kwame bir yıl önce önce şehre gitti “iş bulacağım ve size ayakkabı ve yiyecek göndereceğim,” dedi. O günden berine bir mektup ne de bir haber alabildik. Annem, köydeki diğer kadınlar gibi artık onun dönüşünü beklemeyi bıraktı. Omuzlarından ki yük, sadece su değil. Umutsuzluğun ve tek başına hayatta kalma mücadelesinin ağırlığı.

  Geri döndüğümde annem çoktan ateşi yakmaya çalışmış oluyor. Eğer şanslıysak ve komşularımız biraz kuru mısır unu vermişse öğle yemeğimiz bir çeşit ekmek türü oluyor. Fakat bugün şanslı değiliz. Annem, küçük avuç içi mısır ununu ve bir önceki günün yemeğinin kalıntılarını kazıyarak bulduğu bir miktar tuzu karıştırıp bir çorba yaptı. Bu sulu karışım, Jelani’nin midesinin ağrıyı geçirmesi için yeterli değil, ama hayatta kalmak için zorundayız. Jelani ağlıyor. Ağzını kaşıkla her yaklaştırdığımda yutkunmakta zorlanıyor. Gözlerimi kaçırıyorum ,bir abinin kardeşini doyuramaması kadar büyük bir utanç yok.

  Öğleden sonraki sıcağı, bir ağacın gölgesinde dinlenerek geçiriyoruz. Annem fısıltıyla bana hikayeler anlatıyor. Yağmurun bol olduğu, nehrin balıkla dolup taştığı günleri anlatıyor. Gözlerindeki hüzün, hikayesinin ne kadar gerçek olduğunu gösteriyor.

  Akşam yemeği… çoğu zaman yok. Bu gece de yok. Annem, küçük tahta çanağımızı ters çevirerek, bana yarın daha iyi olacağımızı söylüyor. Gözlerindeki yorgunluk , sözlerinin ağırlığını alıp götürüyor. Karanlık çökerken, Jelani’yi kollarımın arasına alıyorum onun nefesinin sıcaklığı, soğuk bir gecede beni biraz olsun ısıtıyor. Tek dileğim, yarın sabah kalktığımda, annemin elinde, hepimizi doyurmaya yetecek kadar yiyecek olması. Bu benim her günkü duam. Karnım gurulduyor ama artık buna alıştım. Benim için hayat sadece bir sonraki güne ulaşma mücadelesi.

(Visited 3 times, 1 visits today)