Boşlukta Işığı Aramak: Eliyra Ormanı

Sislerle kaplı bir vadide, zamanın bile duraksadığı söylenen Eliyra Ormanı uzanıyordu. Geceleri gökyüzünden gelen o mistik mavi ışığı andıran bir parıltı yayan ağaçlar, binlerce yıl önce gökyüzünden düşen yıldız tohumlarından doğmuştu. Bu ormanın kalbinde yaşayan kimse kalmamıştı, çünkü oraya adım atanların bir daha herhangi bir canlı tarafından görülmediği anlatılırdı. Ama o gece, yüzyıllardır ilk kez biri ormanın eşiğine kadar gelmişti: Oosterwolde.

Elinde, dedesinden kalan kırık ama hala işlevini yerine getiren bir pusula vardı. Pusulanın ibresi hiçbir yöne sapmıyor, sadece durmadan titriyordu. Dedesinin anlattığına göre bu pusula, “Kaybolan Işığın Kapısı”nı bulmak için yapılmıştı. O ışık, karanlığa teslim olmuş bir dünyanın yeniden doğuş umuduydu. Oosterwolde, köyünü kurtarmak için bu tehlikeli yolculuğa çıkmıştı; çünkü köyün üstüne adeta bir cehennem azabı gibi çöken lanet, her geçen gün toprağı taşlaştırıyor, ırmakları susuz bırakıp, kurutuyordu.

Ormanın içine adım attığında, ay ışığı ağaçların arasından bir gümüş nehir gibi süzülüyordu. Rüzgâr, sanki eski bir dilde fısıldıyor; her adımda yer, kadim büyülerle yankılanıyordu. Oosterwolde ilerledikçe pusulanın ışığı güçlendi. Bir süre sonra, sislerin arasından dev bir taş kapı belirdi. Kapının yüzeyine kazınmış semboller, yıldız ışığında canlanmaya başladı. O anda Oosterwolde, kalbinin derinliklerinde bir yankı duydu: “Gerçek ışık, korkunun bittiği yerde başlar.” Ellerini kapıya koyduğunda taşlar çözülür gibi dağıldı ve önünde parlayan bir tünel belirdi. İçeri girdiğinde havada altın tozları süzülüyordu; tünelin sonundaysa kristalden bir göl vardı. Gölde kendi yansımasını gördü ama yansıması gülümsüyordu — oysa Oosterwolde ağlıyordu. Gölün sesi bir melodiyi andırıyordu, sanki “unutma” diyordu. Oosterwolde gözyaşlarını sildi, dizlerinin üzerine çöktü ve ellerini gölün üzerine uzattı. O an suyun yüzeyinden bir ışık yükseldi, pusula havaya kalktı ve bir yıldız gibi patladı. Işığın patlaması ormana yayıldı; yapraklar titreşti, toprak ılık bir nefes aldı. Uzaktan köyün üstünü kaplayan taşlaşma yavaşça çözülürken, uzaklardan sabah güneşi doğdu. Oosterwolde gölün kıyısında diz çökmüş, yüzünü ışığa çevirmişti. Yüreği artık korkuyla değil, bir sıcaklıkla doluydu. Umudu yeniden yeşeriyordu. Çünkü artık biliyordu: Işık hiçbir zaman tamamen sönmezdi; sadece doğru kalbi beklerdi, yeniden yanmak için.

Geri dönüş yolunda orman ona fısıldadı; geçmişin kahramanlarının isimleri yapraklara yazılmış gibiydi. Oosterwolde, her adımda köyünü ve dedesinin hikâyelerini anımsadı. Yollar zor olsa da, artık yalnız değildi; yıldız tohumları onunla birlikte yürüyordu. Köye vardığında eski kuyunun suyu yeniden akıyor, tarlalarda küçük filizler başını gösteriyordu. Çocuklar sokakta oynuyor, yaşlılar hafifçe gülüyordu. O sabah herkes, birbirine umutla bakıyordu; çünkü Oosterwolde’nin getirdiği ışık sadece doğayı değil, insanları da ısıtmıştı. En sonunda yıllar sonra, Eliyra Ormanı hâlâ mavi parıltısını korudu; pusula bir hatıra olarak köy meydanına asıldı. Her bahar, köy halkı göl kıyısında toplanıp yıldız tohumlarına şükran sundu. Oosterwolde ise göle bakar, kendi yansımasındaki gülümsemeyi hatırlardı. Çünkü cesaret, karanlığın içinde bir kıvılcımdı.

(Visited 6 times, 1 visits today)