Bir gün sabah uyandım ve çok heyecanlıydım. Her zamanki gibi İstanbul’da uyandım. O gün çok normal bir gündü ama yine de çok heyecanlıydım. Sanki patlayacaktım. İç sesim bana sürekli “Yetişkin olunca ne yapacaksın?” diye soruyordu. Ben ise düşünüp duruyordum. Sabah kahvaltımı bir an önce yapıp beynimi harekete geçirmek istiyordum. Bir anda, kahvaltıdayken annemin “Oğlum!” diye seslenmesiyle uykumdan uyanır gibi oldum. Annem “Neye daldın?” derken ben çoktan daldığım şeyi unutup kahvaltıma devam ediyordum. Kahvaltımı yapıp hemen kalktım ve odama kapandım.
Düşüncelerimi kâğıda yazdığımda ortada iki büyük seçenek vardı: Ya bir metropolde yaşamak ya da küçük bir şehirde yaşamak. Ben yetişkin olana kadar küçük bir şehir kalır mı bilmiyorum, o yüzden ben büyük bir metropolde yaşamayı tercih ederdim. Ama büyük bir şehrin küçük bir yerinde yaşamak fena bir fikir değil gibi. Burayı istememin sebebi hem arkadaşlarıma yakın olurum hem güzel bir işim olur hem de çok ses, hava, su, araç kirliliği olmaz. Ben de keyifli bir şekilde yaşamımı devam ettiririm, dedim. Ama akşamına uyku tutmadı, Gel de uyu şimdi! Gece boyu rüyamda düşündüm hatta uykuya dalmaya çalışırken bile.
Ben de kararımı veremeyeceğimi anlayıp ertesi gün anneme sordum. O, benim düşünceme katıldı. Ben de sonunda bu baş belası düşünceden kurtulmuş oldum. Ayrıca yarın okulun olması da bir sıkıntı olabilirdi, derslerime odaklanamayabilirdim. Bu da ailem için çok zor olabilirdi çünkü sınavlarımda, yazılılarımda düşük alırsam çok sinirlenirlerdi. Bu yüzden bu fikri sormam iyi oldu, yoksa bu baş belasına daha on yıl takılıp gidecektim.
