Bir gün sabah uyandığımda, ailem bana artık askere gitme zamanımın geldiğini söyledi. Saçıma kına sürmüşlerdi. Ne olduğunu tam anlamasam da vedalaşıp askere gittim.
Savaşa katıldığımda, koğuştaki komutanım saçıma neden kına sürüldüğünü sordu. Cevabını bilmiyordum. Aileme mektup yazdım ve sordum. “Mektubun ulaşması bir ay, cevabın gelmesi ise iki ay sürer.” dediler.
Bu sırada beni savaşa hazırlamaya başladılar. Gün geldi, cephede düşmanla karşı karşıya geldik. Koğuştaki arkadaşlarımla birlikte savaşa başladık. O anda gözümün önünde bir arkadaşım vuruldu ve hayatını kaybetti. Dizlerimin üstüne çöktüm, şok içinde kaldım. Ama sonra içimden bir ses şöyle dedi:
“Eğer düşmanı durduramazsak, benim sonum da arkadaşımınki gibi olacak.”
Bu düşünceyle yeniden güç buldum, ayağa kalktım. O gün sağ çıktım. Böylece günler geçti, aylar birbirini kovaladı.
Ve bir gün, beklediğim mektup geldi. Ailem şöyle yazmıştı:
“Komutanına şöyle söyle oğlum:
Bizim burada kurbanlık koyunlara kına sürülür.
Sen de bizim kurbanlık koyunumuzsun.
Seni çok seviyoruz evladım…”
Bu mektubu okuduktan sonra yüreğim burkuldu. Gözlerim doldu. Komutanıma mektubu gösterdim. Başımı okşadı, gözleriyle bana “Üzgünüm evlat” der gibiydi.
Ve o gün geldi… O günkü çatışmada ne yazık ki yaralandım. Sonunda, o savaşta hayatımı kaybettim.
Eğer bu notu okuyorsan ben artık sonsuza dek yok oluyorum demektir.
Ama bilin ki ben vatanım için savaştım.
Sizi çok seviyorum, ailem…
