Yıl 1915, mayısın ortasıydı. Havanın ılık olması gerekiyordu ama burada, Çanakkale’de, hiç öyle değildi. Ne güneş vardı, ne de rüzgar. Boğazın kenarında, sanki her şey donmuş gibiydi ya da sadece bana öyle geliyordu bilemiyorum ama en soğuk şey, düşmanların gözlerindeki nefret dolu karanlıktı. Fransızlar, İngilizler, Ruslar hepsi bizim üstümüze geliyorlardı. Onlar kazanacaklarından o kadar emindiler ki, akşam birbirilerine çay içmeye söz vermişlerdi. Ama ben buna inanmadım, çünkü bu savaş, Osmanlı için çok önemliydi. Eğer Çanakkale’yi geçerlerse, İstanbul’a kadar geleceklerdi, başkenti alacaklardı. O yüzden burası çok değerliydi, biz de bu savaşı kazanmak için elimizden gelen her şeyi yapacaktık.
Ben de bir askerdim. 15 yaşında, belki de çoğu için küçük bir çocuktum, ama içimde bir şey vardı. İki dostum, Kaan ve Ateş, düşmanın kurşunlarıyla düşüp can verdi. Onları düşündükçe öfkem daha da büyüyordu. Bir an önce intikam almak istiyordum ama aynı zamanda, ailemi de düşünüyordum. Annem, babam, kardeşim Onlarında ölümümden çok etkileneceğini biliyordum. Düşüncelerim arasında sıkışıp kalmıştım.
Komutanımız, cesaretle ileriye doğru yürümemizi söyledi cesaretinin nereden geldiği çok belliydi kendi vatandaşı bir asker olmadıktan sonra böyle vurdumduymazca emir vermek çok kolay olsa gerek. Hepimiz, birbirimizin yüzüne bakarak, adım adım ilerledik; sol, sağ, sol, sağ. Çanakkale’nin toprakları, sanki kanla yıkanmış gibiydi. Her yerde mermilerin patlaması, top sesleri vardı. Bazen patlamaların sesi o kadar yakın oluyordu ki, sanki kalbim her an yerinden çıkacak gibi çarpıyordu. Arkadaşlarımın gözlerindeki korkuyu diğer cepheden görüyordum ama herkes korkusunu saklamaya çalışıyordu. Hepimiz birbirimize güveniyorduk, birlik içinde savaşıyorduk.
Bir an, gözlerim bir noktaya takıldı. Bir mermi hızlıca havada süzüldü ve tam önümde patladı. Zaman adeta bir anda durmuş gibi oldu, gözlerim bulanıklaştı. Vücudum eskisinden çok daha ağır gelmeye başlamıştı. Bir şey fark ettim, nefes almakta zorlanıyordum. Sağ omzumda dayanlımaz bir acı vardı. Kan, hızla vücudumdan çıkıyordu. Kolum adeta bir top mermisi gibiydi, toprağa doğru yığılmaya başladım. “Hayatta kalmalıyım” diye düşündüm ama akan kan bunu engelliyordu.
Son bir kez gözlerimi açtım, Çanakkale’nin gökyüzü hala grimsiydi patlama dumanları her yeri kaplamıştı. Ama bir farklılık vardı. Savaş devam etse de ben hayatıma devam edemiyordum. Bir anlığına, toprağa karışan bedenimle tüm savaştan uzaklaştım. Savaşın gürültüsünden, ölümün soğukluğuna doğru, her şey sessizleşti ve gerçek soğuğu tam olarak bu anda hissettim. Bir zamanlar hayalini kurduğum günler, hayatta kalmak, ailemi görme, ömrüm boyunca mutlu olma hayalim… Hepsi bir mermide savaşın duman bulutları arasına karışıp gitti.
