Ah ah, hayal bu günler… Keşke Atatürk benimle konuşabilseydi. Sarılırdım ona sımsıkı, sorardım ona: “Tarihindeki karanlıklar nelerdi, hayatın iyi yanları ve kötü yanları nelerdi? Adaleti nasıl sağladın, cumhuriyeti nasıl ilan ettin?” diye.
Sonra da en sevdiği çiçekleri toplardım ona. Ben de onunla konuşurdum; dinlerdi beni, tıpkı bir dost gibi. Severdik birbirimizi. Soracağım birçok soru olurdu. Ne güzel bir şey değil mi, arkadaş olmak? Hem de Atatürk’le! Herkes böyle bir şey isterdi, tıpkı benim gibi.
Yürüyüşe çıkardım uzun uzun, muhabbet ederdim kendisiyle. Beni anlayışla karşılar, ne zaman üzücü bir şey söylesem yine de anlardı beni. Vedalaştığım zaman öperdim ellerini. Mektuplaşırdık birbirimizle; saygılarımı, sevgilerimi, onurla iletirdim ona. Ne kadar uzakta olsak bile içimden derdim ki: “Keşke herkes böyle bir arkadaş kolay bulabilse.”
