Bir sabah uyandığımda herkesin iç sesini duyabildiğimi fark ettim. İnsanların geçmişleri, şimdileri ve gelecekleri; nehir gibi taşmış, gözümün önündeydi. Yürüdüğüm her an, attığım her adım başka bir hikâyeyi gösteriyordu. İlk başta anlayamadım. Herkesin içindekileri yarınları yokmuş gibi döktüğünü, tilkiler gibi kurnaz olmaktan vazgeçtiklerini düşündüm. Ama sonradan anladım ki o bendim. Her harfi, kelimeyi ve cümleyi ruhların içinden açıp okuyabilen bendim. Küçük anlarla başladı:
“Yeni hırkam nasıl gözüküyor?”
“Güzel. Sana yakışmış.”
Teşekkür edecekken ağzımda sadece bir gülümseme oluşabildi. Çünkü derinden, çok ama çok derinden bir ses geldi; bana fısıldadı güzel gözükmediğini. Anlayamadım, hayal görüyorum bile sandım. Ama değildi. Her bir sohbet, her bir gülümseme, her bir etkileşim bana adeta bir ayna gibi gerçeği yansıttı. Daha fazla bilmek istedim. Ne kadar çok acı çekecek olsam da doğruları öğrenmek istedim. Kimin gerçekten hislerini döktüğünü, kimin ise sahtelik içinde yaşadığını bilmek istedim.
Çığ etkisi denen metafor artık gözüme daha gerçekçi gözükmeye başladı. Konuştuğum insanların sayısı artıkça, üstüme binen doğruların sorumluluğu da bir o kadar yükleniyordu. Yalanın nasıl bir şey olduğunu anladıkça daha da kahroluyor, kendimi harap ediyordum. Nasıl saklarlar benden? Nasıl söylemezler?
Kendisinin yerinde olmak istediğim insanlar yavaşça azalıyor, hiçliğe doğru iniyordu.
“Dün ne yaptın?”
“Yeni açılan restoranı biliyorsun, oraya gittim. Biraz pahalıydı ama yemekleri tam bir şaheser!”
“İyi etmişsin… keşke senin yerine bir kez de ben gitseydim.”
Bunu istemeyeceğim yine fısıldandı bana nedenleriyle. Çektiği acılar, katlandığı zorluklar ve her gün aklında bulunan üzüntüler bir bir sıralandı bana. Bu anlarda bazen suçlu hissettim. Bazen de mutluydum. Bazen çok rahatladım ama neredeyse her zaman, en çok pişmandım. İnsanların bunca zamandır içine attığı, başkalarından kaçırmaya çalıştığı bilgilere ben sahiptim. Sakladıkları sırlara, düşüncelere, hislere ben hakimdim.
Kötü bir düşünce bana aktarıldığında kalbim bin parçaya ayrılıyor; olduğum yerde kahrolmak, yerin dibine göçüp çıkmamak istiyordum. İnsanların içlerinde sakladığı bütün bir olumsuz duyguları saatler içinde öğrenmenin yükü beni mahvediyordu. Her gün böyle mi olacaktı? Bu yoğun duygular arasında, sömürülüp bir mahkûm olarak hayatıma mı devam edecektim?…
Sorum çok yakında cevaplandı. Diğer gün, başım ağır, yüzüm düşük bir şekilde adımlar atınca iyi olup olmadığım soruldu. Cevap verdiğimde, duymadım. Duyamadım. Artık bütün sırlar, bütün gizemler ve iç maceralar, insanların kendisine saklıydı, veyahut başkası artık öğreniyordu. Hepimiz illaki merak etmişizdir, insanların düşüncelerini okuyabilmeyi. Fakat artık biliyorum. Bazı bilgiler sır olmak için var.

