Düşlerin Eşiği

Bir an önceki karanlık tamamen silinmiş, yerini gök mavisi bir parlaklığa bırakmıştı. Yatıyor olduğum zemin taş değildi, toprak da değildi… sanki nefes alan, sıcak bir kuma benziyordu. Elimi uzattığımda yüzey dalgalandı, tıpkı suya değmişim gibi. Oysa ayaklarım kuru bir zemine basıyordu.

Doğrulmaya çalışırken önümde yavaşça yükselen şekilleri fark ettim. Ağaçlara benziyordu ama dalları yukarı değil, yere doğru sarkıyordu; yaprakları ise neredeyse şeffaf, kristalimsi bir ışıltıyla titreşiyordu. Uçlarında minik damlalar vardı, ben dokunmaya çalışınca damlalar havalanıp küçük ateşböcekleri gibi etrafımda dönmeye başladı.

“Hoş geldin,” dedi bir ses.

Dönüp baktığımda, insan şeklinde ama tamamen ışıktan oluşmuş bir varlık duruyordu. Gözleri yoktu ama baktığını hissediyordum.

“Burası neresi?” diye fısıldadım.

“Düşlerin eşiği,” dedi. “Her insanın bir kez yürüdüğü ama hatırlayamadığı yer. Sen hatırlayacaksın.”

Adımlarımın altında zeminin renk değiştirdiğini fark ettim: önce turuncu, sonra mor, sonra derin bir lacivert. Işık varlığı bana elini—ya da ışık akıntısını—uzattı.

“Korkma. Görmek istediklerini değil, bilmen gerekenleri göstereceğim.”

Birlikte yürürken, çevredeki kristal ağaçların arasında kendi anılarımın siluetlerini görmeye başladım: çocukluğumda saklambaç oynadığım sokak, lise sıralarında ettiğim bir kahkaha, ilk kaybettiğim arkadaşım… Her biri ışıkla oyulmuş gibi havada duruyor, sonra bir rüzgârla çözülüyordu.

“Neden bunları gösteriyorsun?” diye sordum.

“Çünkü unutmak bazen bir tür yüktür. Hatırlamaksa bir kapıdır.”

Sözleri bittiğinde önümde dev bir kapı belirdi. Ne metaldi ne taş; dokusu bir bulutu andırıyor, ama içinde derin bir hikâye taşıyormuş gibi görünüyordu.

Işık varlığı geri çekildi. “Bundan sonrası senin yolun.”

Kapıya dokunduğumda içinden sıcak bir rüzgâr esti ve bir anda her şey beyaza büründü.

Bir kalp atışı kadar kısa, bir ömür kadar uzun bir sessizlik…

Sonra yeniden gözlerimi açtım. Bu kez kendi yatağımdaydım.

Ama gördüklerime yine inanamadım: avucumun içinde kristalimsi bir damla hâlâ parlıyordu—düşlerin eşiğinden geriye kalan tek gerçek parça gibi.

Ve hatırlıyordum.
Her şeyi.

(Visited 3 times, 1 visits today)