Bir sabah uyandığımda herkesin iç sesini duyabildiğimi fark ettim. Çok garip bir histi, herkesin her düşüncesini duyabilmek, içinden neler geçtiğini bilmek çok garipti.
Bu yeni gücü sevip sevmediğimi bilemiyordum. Hiçbir şey yokmuş gibi günüme devam etmeye çalışıyordum, servise binene kadar. Servisçinin sabah “Simit mi yesem yoksa tost mu yesem?” diye kafa karışıklığını bütün servis yolculuğu boyunca duymak hiç hoş değildi! Servisten indikten sonra okulun içine yürümeye başladım. Okulun içine girince resim hocasının “Keşke evde uyuyor olsaydım!” diye kendi kendine yakınması benim derdimle aynı çıktı çünkü ben de evde gidip uyumak istiyordum! Sınıfa girip eşyalarımı koyduğum anda sınıf arkadaşımın “Of! Keşke şu an bilgisayar oyunları oynayabilsem!” dediğini duydum. Sabah sabah ne bilgisayar oyunuymuş kardeş! dedim. Tabii ki de içimden. Öğle teneffüsünde bir arkadaşımın “Keşke arkadaşıma bağırmasaydım, onu çok seviyorum, umarım beni affeder.” dediğini duydum. Bağırdığı arkadaşının yanına gidip durumu açıkladım, onun ona bağırdığına çok pişman olduğunu söyledim ve barıştılar.
Gel zaman, git zaman akşam oldu ve ben eve gittim. Annem bana en sevdiğim yemeği yapmış ve bana bunu sürpriz yapacakmış ama maalesef düşüncelerini duyabildiğim için sürpriz patladı ama annem üzülmesin diye bilmiyormuş gibi yaptım. Artık gece oldu ve yatağıma yattım ve içimden dedim ki “Bu güç hem iyi hem kötü, bu nasıl bir şey ya!” dedim ve rüyamdan uyandığımı fark ettim. Her şey aslında bir rüyaymış.
