Bir sabah uyandığımda herkesin iç sesini duyabildiğimi fark ettim. Önce rüya zannetmiştim ve aldırışa almamıştım. Saatin alarmı çalmamıştı ama komşumun içinden geçen “Yine geç kaldım, kahretsin!” düşüncesi beynimde patladı. O an panikle yataktan fırladım. Bu ses dışardan gelmemişti sanki beynimin içinde yankılanıyordu. Birisinin konuştuğu da yoktu. Ama duydum. Kesinlikle duymuştum.
Kafam çok karışıktı. Üzerime alelacele bir şeyler geçirip dışarı çıktım. Apartman koridorunda karşılaştığım yaşlı teyzem “Günaydın yavrum,” dedi ama onun demediği bir şey daha kafamda yankılandı: “Bu çocuğun saçı dağılmış yine. Annesi hiç ilgilenmiyor mu acaba?”Donup kalmıştım. Dudaklarından dökülen sözcüklerle zihninden geçenler birbirini hiç ama hiç tutmuyordu. Anlamaya, algılamaya çalışırken asansöre bindim. Orada, üst katta oturan lise öğrencisi Murat vardı. Her sabahki gibi selam verdim. Kafasında bir şarkı dönüyordu, aynı iki dize tekrar tekrar: “Kimse anlamaz beni, kimse bilmez…” Birden bana döndü: “Bir şey mi dediniz?”Yutkundum. “Yok, sadece… şarkıyı güzel söylüyorsun,” dedim yüzüm de sinsi bir sırıtış vardı. Gözleri büyüdü, sonra yüzü kızardı. “Duydun mu sen beni?” dedi kısık sesle. Kafamı eğdim, “Sanırsam evet.”
Dışarı çıktığımda sesler giderek çoğalmaya başladı. İnsanların zihninden geçen düşünceler arı kovanı gibi vızıldıyordu. Marketteki kasiyer: “Bugün de geçmez ki bu mesai.” Yanımdan geçen adam: “Keşke dün o son mesajı atmasaydım.” Her biri açık bir kitap gibiydi artık benim için.Önceleri eğlenceliydi. İnsanların ne düşündüğünü bilmek avantajdı. Okulda öğretmenimin beni neden tahtaya kaldırdığını, arkadaşlarımın arkamdan neler söylediğini anında öğrenebiliyordum. Ama zamanla bu durum beni yormaya başladı. Herkesin maskesinin altını görmek ağır geliyordu. Bazı düşünceler kırıcı, bazıları karanlıktı. Özellikle sevdiklerimin iç sesleri, beni öyle derinden etkiliyordu ki, onlarla ilgili kurduğum hayalleri yıkıyordu.
Bir gün en yakın arkadaşım Deniz’le kafede oturuyorduk. Konuşurken yüzüme gülüyordu ama içinden geçenler başka şeydi: “Bu sırrımı öğrenirse bana sırt çevirir.” Dayanamadım. “Hangi sırrın?” dedim bir anda. Dondu kaldı. O gün tartıştık, hatta yollarımız ayrıldı.Artık her sabah uyanmaktan korkar olmuştum, hayat bana dar geliyordu. Yaşama isteğim tamamen kaybolmuştu İnsanların yüzüne bakmak, onların iç dünyalarını duymak, düşüncelerinin ağırlığını taşımak… Yorucuydu, hem de çok.
Bir sabah uyandım, sessizlik vardı. Gerçek bir sessizlik. Dışarının, insanların, kafamın içinin sessizliği. Başta panikledim, ama sonra bir huzur geldi içime.İç sesler yoktu. Sadece kendi düşüncelerim vardı artık. Belki bir armağandı bu kısa deneyim, belki bir uyarıydı benim için. Ama öğrendiğim bir şey vardı: İnsanları oldukları gibi sevmek, söylediklerinden fazlasını bilmemeyi seçmek bazen daha iyiymiş.
