“Eğer Çanakkale’nin Dili Olsaydı…”

Eğer Çanakkale’nin dili olsaydı, rüzgârın sana taşıdığı sesle şöyle fısıldardı:

— Dur yolcu… Adım adım yürüdüğün bu toprak, sadece bir şehir değildir. Yılların, umutların ve fedakarlıkların kalbidir. Ben, iki kıtayı birbirine bağlayan köprüyüm; tarihin sessiz tanığıyım.

Boğazın serin esintisi devam ederdi:

— Benim sularım, yüzyıllardır geçen gemilerin hikâyelerini saklar. Her dalgam, bir askerin duasını, bir annenin gözyaşını, bir milletin direnişini taşır. Gel, biraz dinlen ve beni dinle. Çünkü ben, bir vatanın kalbinin attığı yerde duruyorum.

Çanakkale sözlerine şöyle devam ederdi:

— Benim her taşım, her ağacım, her kıyım sana bir şey anlatmak ister. Kilitbahir’in surları sana sabrın gücünü, Gelibolu’nun yamaçları sana cesaretin değerini fısıldar. Ben sadece geçmişi hatırlatmam; aynı zamanda sana geleceği gösteren bir ışığım. Çünkü her gün doğan güneşimle sana yeniden umut vermek isterim.

Rüzgâr biraz daha hızlanırdı, sanki şehir bir anlığına nefes alıyormuş gibi:

— Beni gezen her adım, tarihin içinden geçer. Ama senin gibi gençler oldukça, benim hikayem hep yaşayacak. Çünkü beni anlayan, hisseden ve sahip çıkan sizlersiniz.

Ve son kez seslenirdi:

— Yoluna devam et yolcu… Ama bil ki her dönüşünde ben buradayım. Aynı sadakatle, aynı güçle, aynı kalp atışıyla seni karşılamaya hazırım.

(Visited 4 times, 1 visits today)