Elif 6. sınıfa giden, hayal kurmayı çok seven bir kızdı. Baharın gelmesiyle birlikte köyde herkes gibi Elif de sevinç içindeydi. Çünkü bahar demek, rüzgâr demekti. Rüzgâr demekse uçurtma zamanı demekti!
Elif, haftalardır kendi elleriyle bir uçurtma yapıyordu. Renkli kâğıtlar, ince çıtalar ve annesinin eski fularından kestiği kuyrukla harika bir uçurtma hazırlamıştı. O kadar heyecanlıydı ki uçurtmasını bitirdiği gece heyecandan uyuyamamıştı.
Ertesi gün, sabah erkenden uçurtmasını kaptığı gibi tepeye koştu. Rüzgâr esiyordu. Elif ipi çözmeye başladı, uçurtmayı havaya fırlattı ve bir anda gökyüzüne yükseldi!
Ne olduysa o sırada oldu. Aniden kuvvetlenen bir rüzgâr, uçurtmayı savurdu. Elif ne kadar tutmaya çalışsa da ipin düğümü çözülüverdi. Uçurtma, savrula savrula uzaklaştı ve en son uzak tepelerin arkasında gözden kayboldu.
Elif ağlamaya başladı. Günlerce emek verdiği uçurtması bir anda kaybolmuştu.
Günler geçti. Baharın sonu gelmiş, yaz yaklaşmıştı. Arkadaşları yeniden uçurtma yapmaya başlamıştı ama Elif hiç yanaşmadı. Ne zaman birisi “Yeni uçurtma yapalım mı?” dese Elif başını iki yana sallayıp uzaklaşıyordu.
Bir gün, Zeynep Öğretmen sınıfa şöyle dedi:
— Çocuklar, bugün derste atasözlerini işliyoruz. Elif, sen “Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.” atasözünü açıklar mısın?
Elif biraz durdu, sonra hafifçe gülümsedi. Yavaşça ayağa kalktı ve dedi ki:
— Bu atasözü, bir kere kötü bir şey yaşayan insanların, aynı şeyi bir daha yaşamamak için çok dikkatli davrandığını anlatır. Tıpkı benim gibi… Uçurtmamı kaybettim ya, o yüzden bir daha yapmak istemedim. Çünkü yine kaybederim diye korktum.
Zeynep Öğretmen, Elif’e sevgiyle baktı:
— Çok güzel anlattın Elif ama bazen yoğurdu üfleyerek yemek değil, yeniden yapmayı göze almak gerekir. Çünkü rüzgâr her zaman aynı yönden esmez.
Elif, o gün eve giderken uzun uzun düşündü. Sonra eskisi gibi heyecanla malzemelerini çıkardı. Bu sefer ipini daha sağlam bağladı, biraz daha dikkatli çalıştı. bir hafta sonra, yine o tepedeydi.
Yeni uçurtması gökyüzünde salınırken Elif’in içi kıpır kıpırdı. Çünkü artık hem gökyüzünü hem de sabırlı olmayı öğrenmişti.
