Fazla Mesai: İblis Vardiyası

Kan içinde kalmıştım, her yanım sızlıyor ve nefes almakta güçlük çekiyordum. Düğmeye şimdi basmazsam artık düğmeye basacak bir ben olmayacaktı. Saniyelerle yarışıyordum, bir mucize gerçekleşse dediğim o anda iş arkadaşım Sarp’ın müthiş bir hızla düğmeye doğru koştuğunu gördüm, kılıcının kabzasını avucum kadar olan kırmızı düğmeye fırlattı. Nişan yeteneği her zaman iyi olmuştur, hatta bazen neden ok değil de kılıç seçti diye merak ederdim. Doğru zamanda kılıcın kabzası düğmeye isabet etti. Şansın yüzümüze güldüğü anlardan biriydi. Acil durum butonu tam olması gerektiği gibi çalıştı ve bize zarar vermeyecek şekilde bir patlamaya sebep oldu. Bundan birkaç saniye önce canla başla savaştığımız iblisler artık yoktu. Adrenalinin yavaş yavaş vücudumdan çekildiğini hissettim ve dizlerimin üzerine çöktüm. Yaralarımın acısını şimdi tam anlamıyla hissetmeye başlamıştım, hoş bir his olmadığını belirtmek isterim.

Niye mi bu haldeydik? Mesaiye kaldık diyebilirim. Biz iblis avcıları birliğinin birer üyesiyiz. İsminin havalı durduğuna bakmayın, kahveleri soğuk ve sürekli fazla mesaiye kalıyorum. Herneyse, bizim görevimiz iblisleri yok etmek. İblisten kastım da az önce patlamayla ölen yaratıklar. Siz fanilerin ölümcül salgın, deprem, sel ve daha birçok felaket olarak bildiğiniz şeyler. Biz de şanslı ekip olarak bu iblisleri engellemeye çalışıyoruz. Sarp ve ben az önce 6 Şubat’ta Hatay’da yaşanacak bir depremi engelledik. Anlamışsınızdır ki felaket ne kadar büyük olursa iblisler o kadar zorlayıcı oluyor. Bu yüzden yerde kanlar içinde yatıyorum ya. 

Sarp tehlikenin geçtiğinden emin olduğunda bana doğru koştu. Kanamalarım yavaş yavaş durmaya başlamıştı ama hala kötü bir haldeydim. Siz fanilerle biz avcıları ayıran bir diğer özellik de bu: Sizden daha hızlı iyileşiyoruz, tabii şu anda bütün bir yaralarımın kapandığı yok ama ölüm tehlikem geçti diyebilirim. “Sandığımdan daha kötüsün İpek” dedi. Sesindeki endişe duyulmayacak gibi değildi. “İyiyim ben, merak etme daha kötü günler gördüğüm oldu.” diyerek yanıtladım. Neyi kastettiğimi biliyordu. 2020 yılında bütün bir dünyayı etkileyecek büyük bir salgını durdurmuştuk. 7 kişilik bir ekip ve 2’si ölümcül 4 yaralıyla anca durdurabilmiştik.

Sarp beni kucağına aldı. Yaralarımın acısı olmasa yaşadığımız romantizmin utancından oracıkta ölebilirdim ama canım çok yanıyordu. Sarp ışınlanma gücünü kullandı ve bizi güvenli bölgeye ışınladı. Biz avcıların süper güçleri olduğunu söylemiş miydim? Şimdi neden siz fanilerin iblisleri göremeyip müdahale edemediğini anlıyorsunuzdur. Beni hasta yatağına yatırdı ve benimle ilgilenmeleri için iki şifa perisi çağırdı. Yattığım yataktan ona baktım. Benzi soluktu, zaten bitkinken bir de biz ışınlaması enerjisini sömürmüştü. “Üzerime bayılmadan bir yere otur.” dedim. Belli belirsiz kıkırdadı ama dediğimi yapıp yanımdaki sandalyeye oturdu. Sabırsızlıkla sordum:“Ee şimdi ne yapıyoruz?” “Bi dur be kızım daha yeni görevden döndük hem yaralısın.” diyerek hafifçe azarladı beni. Telefonunu açıp görev bildirimlerine baktı. “Merak etme, yakın bir gelecekte rahat oturacağa benzemiyoruz, Türkiye’nin boş durduğu yok.” Haklıydı, Türkiye’nin başı felaketten kurtulmuyordu. E bize de fazla mesai yapmak düşüyordu.

 

 

(Visited 7 times, 1 visits today)