O gün gözlerime inanamadım. Karşımda bir savaş oluyordu. Ama normal bir savaş değildi; filmlerdeki karakterler bir olmuş, iyiler kötülerle savaşıyordu. Tam koşarken rüyadan uyandım. Karşımda en güçlü karakterler vardı. Bana iyi olup olmadığımı sordu Gojo. “İyiyim.” diye kekeledim. Şaşırmış gibi yapmamak için elimden geleni yapıyordum ama şaşırmamak mümkün mü! Harry Potter orada sihir yapıyor, Niçrin kılıçları ise yanımda duruyordu. Tek bir film eksikti, o da Avatar. Biraz düşündüm ama anlayamadım.
Bir anda Sanemi fırladı. “İyi misin şampiyon?” dedi. Ne olduğunu anlamak imkânsızlaşmıştı. Gördüğüm ilk kişi Ariel’di. Ona dönüp “Neler oluyor?” diye sordum. Bana dönüp şaşkın bir ifadeyle, “Hatırlamıyor musun?” diye sordu. Ben hayır dedim. Başından beri kafamın arkasında bir acı vardı. Elimi acıyan yere götürdüm. Bir anda kulağım zonklamaya başladı. Bir şey hatırlıyordum. O anda gözümün önünde canlandı. Kulağımın zonklaması kesilince her şey bir anda anlam kazandı.
Zoey’e dönüp, “Avatar yok çünkü Avatar benim.” dedim. Zoey kafasını onaylar gibi salladı. Ben Rumi’ye döndüm ve “İyi de ben bükmeyi hatırlamıyorum ki.” dedim. Bir anda aklıma elimi çekmek geldi fakat beni şaşırtan bir şey vardı. Elime az da olsa kan gelmişti. Olaylar gittikçe anlam kazanıyordu. Belli ki kafamın üstüne düşüp hafızamı kaybetmiştim.
Ben olayların hâlâ nasıl geliştiğini anlamaya çalışırken, sanki sanal dünyadan biraz gerçeğe mi yoksa gerçek dünyaya mı der gibi Kevin (Home Alone) girdi. “Hadi hazırlanın, geç kalacağız.” dedi. Bana dönüp “Aaaaa, uyanmışsın!” dedi. Hala küçücük bir çocuktu. Kim bilir ne şakalar hazırlamıştı. Herkes hazırlansın lafının ardından, bükmeyi yeniden hatırlamam gerektiğini unutmam gerekiyordu. Ben de hazır aklımdayken çalışmam gerektiğini bilmeme rağmen daha önemli bir soru vardı: Biz kiminle çarpışacaktık? Bu soruyu Hermonie’ye sormaktan daha mantıklı tek bir seçenek bile yoktu.
Tabii Hermonie’yi bulmak kolay mı sanıyorsunuz? İki saat onu aradım. Bulduğumda aklıma şu fikir geldi: Niye iki saat Hermonie’yi aradım da başka birine sormadım? Olsun, olan olmuştu. Hem büyük bir büyücüyle tanışmak, en az o büyücü kadar büyük bir onurdu. Hermonie’ye nasıl yaklaşacağımı bilmesem bile en azından onu korkutmamak için “Merhaba!” dedim. Bana güler yüzle döndü ve “Buraya filmlerin kötüleri ile savaşmak için geldik çünkü filmler bozulmaya başladı. Filmlerin sonunda iyiler yerine kötüler kazanıyor, iyiler ise kaybediyordu. Ayrıca bunun sonunda dünyalar karıştı ve en son Home Alone filminde birleştik.” dedi. Bu inanılmazdı! Sanki neden geldiğimi biliyor gibiydi.
İçeriden birinin bağırışları geliyordu. Bu kimdi acaba? Hermonie’ye dönüp, “Hala ışınlanan karakterler var mı?” diye sordum. Hermonie ise “Evet var.” dedi. İçimden “Umarım bu Naruta değildir.” diye geçirirken bir de Naruto çıkmasın mı? Naruto ortaya geçmiş “Bakın, ben Naruto Uzumaki, hepinizden daha güçlüyüm. Beni iyi dinleyin.” demesin mi? Ondan sonra arkada Yoricchi belirmesin mi? Bu da Naruto’ya “İyi misin sen çocuk?” demesin mi? Ay, sanırım Hint dizisi de içeri girdi.
O sırada kötüler birbirlerini yiyorlardı. Muzan diyordu ki “En güçlü benim.” Voldemort bir kahkaha atıyor ki dillere destan. Tabii bu hırsızlar, “Biz hiçbir şey beceremiyoruz, yardım edin; bizde de potansiyel var.” dediler. Sonunda Akaza bu sözde kötülere dönüp “Bunları tartışacağımıza iyilerle çarpışalım.” dedi. Herkes Akaza’nın dediğine katılınca gece olmasını bekliyordu çünkü gece saldırmak en mantıklısı, sonuçta herkes uyuyor.
Bunlar kapışana kadar iyiler üç kere yendi. İyiler hazırlığa devam ediyordu, ben ise hâlâ bükemiyordum. En kolayından suyla başlamalıyım dedim. Suyu hafif hareket ettirince taktiği kaptım; su tamam. Sudan sonra ateşe başladım. Daha zorlanmama rağmen o da bitti. Hava en kolayıydı. Toprak ise eh, işte.
