Bugün her şey sıradan başlamıştı. Sabah erkenden uyanıp biraz kitap okudum, sonra arkadaşlarımla buluşmak için sevdiğim kafeye doğru yola çıktım. Hava serindi ama güneş tatlı bir sıcaklık yayıyordu. Sokaklar, her zamanki gibi insanlarla doluydu; bazıları telaşla bir yerlere yetişmeye çalışıyor, bazılarıysa ellerinde kahveleriyle yavaş adımlarla yürüyordu. İçimde garip bir his vardı ama pek üzerinde durmadım. Kafenin kapısını iterek içeri girdim ve köşedeki pencere kenarına oturdum.
Tam menüye göz atıyordum ki kapının açıldığını duydum. Önce rüzgarın hafifçe içeri dolduğunu hissettim, sonra farkında olmadan başımı kaldırdım. O an kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. İçeri giren kişi, uzun zamandır görmediğim, belki de görmekten kaçındığım biriydi. Gözlerimiz anında buluştu ve zaman o saniyede durdu. Derin bir nefes almak istedim ama ciğerlerim havayı içime çekmeyi unuttu sanki.
Beni fark ettiği anda yüzüne belli belirsiz bir ifade oturdu. Şaşkınlık mıydı, yoksa eski bir dostu görmenin verdiği o tanıdık tebessüm mü? Bilemiyordum. Ama ben sadece ona bakıyordum, geçmişten kopup gelen o bakışlarına… Zihnim bir anda yıllar öncesine gitti. Birlikte ettiğimiz kahkahalar, uzun yürüyüşler, sonsuz sohbetler… ve en sonunda, araya giren o büyük sessizlik. Ayrılığımızın nedenini, o gün söylenen ama aslında hiç anlaşılmayan sözleri düşündüm.
Sonra, gözleri biraz yana kaydı ve işte o an, içimde bir şeyler parçalandı. Yanında biri vardı. Uzun, dalgalı saçları omzuna dökülmüş, yüzünde sıcacık bir gülümseme taşıyan bir kadın. Elini hafifçe tuttuğunu gördüm. İşte o an, geçmişin geri dönülemeyecek kadar uzak olduğunu anladım. İçimde tuhaf bir his vardı, hüzün değildi tam olarak, belki de kapanmamış bir defterin sonunda kapandığını anlamanın verdiği buruk bir rahatlama.
Ne yapacağımı bilemedim. Yüzüme hafif bir gülümseme kondurdum, başımı belli belirsiz eğerek selam verdim. O da aynı şekilde karşılık verdi. Gözleri, birkaç saniyeliğine benimkilere takılı kaldı. Belki de söylemek istediği bir şeyler vardı ama söylenmemesi gerektiğini biliyordu. Aramızdaki sessizlik, geçmişin tüm ağırlığını taşıyordu. Sonra, derin bir nefes aldım, cüzdanımdan birkaç banknot çıkarıp masaya bıraktım ve hızla kapıya yöneldim. Bir an bile arkamı dönüp bakmadım.
Dışarı çıktığımda hava daha serin gelmişti ama içimde garip bir hafiflik vardı. O kafeye girerken geçmişin hala beni esir aldığını sanıyordum, ama şimdi anladım ki bazı şeyleri gerçekten geride bırakmıştım. Derin bir nefes aldım, rüzgarın yüzümü okşamasına izin verdim ve yürümeye devam ettim. Geçmiş, arkamda kalmıştı. Ben ise yoluma devam ediyordum.
