Bilim ve teknolojinin hızlı gelişimiyle birlikte genetik mühendisliğinin, son yıllardaki önemi dikkat çekici bir şekilde artmıştır. Genetik mühendisliği, canlıların kalıtsal özelliklerini değiştirmek için genetik materyal üzerinde oynamalar yapmaktır. Bu teknoloji sayesinde hem sağlık hem de tarım alanında önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Lakin her yeni teknolojik gelişmede de görüldüğü gibi, genetik mühendisliğinin de hem olumlu hem de olumsuz yönleri bulunmaktadır.
Genetik mühendisliğinin en büyük avantajlarından biri tıp alanına sağladığı katkılardır. Gen terapisi sayesinde, kalıtsal hastalıkların tedavisi için önemli bir adım atılmıştır. Örneğin, kas distrofisi, kistik fibrozis ve kanser ( bütün kanser türleri için geçerli değildir) gibi hastalıkların neden olduğu kalıtsal hataları, genetik mühendisliği sayesinde düzeltebilmekteyiz. Ayrıca, genetik mühendisliği; insülin, büyüme hormonu ve aşı gibi tıbbi ürünler laboratuvar ortamında güvenli ve ekonomik şekilde üretilebilmesini mümkün kılmıştır. Bu durum da hem tedavi için gerekli maliyeti azaltmakta hem de hastaların yaşam kalitesini artırmaktadır. Genetik mühendisliği, organ nakli için donör bekleyen hastalar için bir umut kaynağıdır. Bilim insanları, hayvan organlarının insan vücuduna uygun hale getirilmesi yani doku uyumluluğunun yakalanması üzerine çalışmalar yürütüyorlar, bunun gelecekte organ nakli yüzünden yaşanan sorunlara ve komplikasyonlara bir çare niteliğinde olacağı düşünülüyor.
Tarım sektörü de genetik mühendisliğinden büyük ölçüde faydalanmaktadır. Genetiği değiştirilmiş (GDO’lu) bitkiler; hastalıklara ve olumsuz iklim koşullarına karşı daha dayanıklı hale gelirler. Bu durum, tarımsal verimliliği artmasını sağlamakla birlikte pestisit kullanımını da azaltır. Ayrıca, bitkilerin besin değerlerinin yükseltilerek yetersiz beslenme sorunu yaşayan toplumlara destek sağlanabilir. Örneğin, “altın pirinç” adlı genetiği değiştirilmiş bir tarımsal ürün, A vitamini eksikliğini gidermek amacıyla geliştirilmiştir. Aynı şekilde, genetik mühendisliği hayvancılıkta da daha dayanıklı ve verimli türlerin yetiştirilmesine katkı sağlar. Yapay seçilim ile aynı amacı gütmektedir. Daha az yemle daha fazla et veya süt üreten hayvan türleri elde edilerek tarımsal üretimde verimliliği artırılması hedeflenir.
Bununla birlikte, genetik mühendisliği birçok avantaj sunduğu gibi bazı riskler ve dezavantajlaır da taşımaktadır. Öncelikle, GDO’lu ürünlerin insan sağlığı üzerindeki uzun vadeli etkileri bilim insanları tarafından hala tam olarak bilinmemektedir. Bu ürünlerin bazı kişilerde alerjik reaksiyonlara veya metabolik sorunlara neden olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca, genetiği değiştirilmiş (GDO’lu) bitkilerin doğal türlerle çapraz tozlaşma yoluyla polenlerinin karışması, ekosistemde geri döndürülmesi zor bozulmalara neden olabilir. Bu durum yüzden biyolojik çeşitlilik azalabilir ve ekolojik denge bozulabilir. Genetik olarak değiştirilmiş (GDO’lu) organizmaların doğaya salınması, doğal türlerin yok olmasını içinde barındıran bir domino etkisi yaratabilir.
Genetik mühendisliği etik açıdan da önemli tartışma konusu olmuştur. Hayvanların DNA’larında yapılan değişiklik, hayvan yaşam kalitesine ve doğanın sınırlarına müdahale edişi açısından da ahlaki sorunlar doğurmaktadır. Genetik mühendisliğinin kontrolsüz bir biçimde ilerlemesi, bilimsel keşiflerin insanlığın faydasına değil, ticari, siyasi veya askeri çıkarlar doğrultusunda kullanılmasına da zemin oluşturabilir.
Sonuç olarak, genetik mühendisliğinin insanlara sağladığı faydalar göz ardı edilemez. Tıp, tarım ve endüstri alanlarında sağladığı gelişmeler, refah seviyesini yükseltmekte ve birçok probleme de çözüm getirmektedir. Fakat bu teknolojinin yanlış veya kontrolsüz bir biçimde kullanılmaması, doğaya ve topluma ciddi zararlar verebilir. Bu yüzden genetik mühendisliği altında yapılan çalışmaları istisnası olmaksızın etik kurallar, bilimsel denetim ve toplumsal sorumluluk bilinci çerçevesinde yürütülmelidir. Bu teknolojiyi doğru, dengeli ve insanlığın yararına kullanmak hepimizin görevi ve sorumluluğudur.
