GİZEMLİ ADA

Uyandığımda gözlerimi yavaşça açtım. Gözlerime yoğun bir güneş ışığı çarpıyordu. Çok korkmuştum nerede olduğumu da nasıl geldiğimi de bilmiyordum. Başucumda duran telefona uzandım ama internet çekmiyordu. Korkum daha da artmaya başlamıştı.

Kuş sesleri bana huzur veriyordu, fakat yine de içimdeki korku geçmiyordu. Etrafıma daha dikkatli baktığımda her yerde rengârenk çiçekler gördüm. Hepsi ayrı ayrı güzeldi. Fakat en güzel kokanlar begonviller ve menekşelerdi. Deniz kokusu, kuş sesleri… Bu ada gerçekten çok huzurluydu. Ama kafamda hâlâ aynı soru vardı: Buraya nasıl gelmiştim ve buradan nasıl gidecektim?

Ben bunları düşünürken başucuma bembeyaz tüylü, mavi gözlü bir kuş kondu. Onu sevmek istiyordum ama biliyordum ki kuşlar genelde çok korkaktı. Şimdiye kadar hiçbir kuşu sevmeyi başaramamıştım. Yine de şansımı denemek istedim. Elimi yavaşça uzattım ve şaşırtıcı bir şekilde, bu kuşun beni sevmesine izin verdiğini fark ettim. Tüyleri pamuk gibiydi, çok yumuşaktı.

Ona dönüp “Senin adın Pamuk olsun,” dedim. Sanki beni anlamış gibi öttü. Belli ki o da bu ismi sevmişti.

Pamuk’la birlikte yürümeye başladım. Denize doğru ilerlerken uzakta bir şey dikkatimi çekti: bir kayık! İlk başta çok sevindim ama sonra düşündüm… Nerede olduğumu bilmiyordum, peki eve nasıl dönecektim?

Bunları düşünürken akşam olmuştu. Yorulmuştum, o yüzden uyandığım yere geri döndüm ve ağaçların arasında uyudum. Ağaçların arasında uyumak çok huzurlu bir histi.

Sabah olduğunda adayı gezmeye karar verdim. Saat henüz 5.30’du, hava hâlâ karanlıktı. Dolaşırken bir ateş gördüm. Hemen o yöne doğru koştum. Karşımda, 20’li yaşlarda, uyuyan bir kadın vardı. O kadar sevinmiştim ki kalbimin atışları tişörtümün altından bile belli oluyordu. Kadın da beni görünce sevindi, yüzünde büyük bir tebessüm vardı.

Yanına yaklaştım ve “Buraya nasıl geldin?” diye sordum.
Kadın şaşkın bir şekilde “Bilmiyorum.” dedi. “Daha dün yatağımda uyuyordum, sonra bir baktım buradayım. Çok korkuyorum.”

Biz bunları konuşurken Pamuk da yanımıza geldi ve ötmeye başladı. Kadın kuşu çok sevmişti. Ona adını sordum, “Gülden.” dedi. O da bana adımı sorduğunda fark ettim ki… Ben adımı hatırlamıyordum!

Tam korkum geçmişti ki yeniden içimi kapladı. Gülden bana “O zaman sana yeni bir ad bulalım.” dedi. Bu fikri çok sevdim. Uzun uzun düşündük ve sonunda Gülden mükemmel bir isim buldu: Gülce. Pamuk da bu ismi sevmişti, sevinçle etrafımda dönmeye başladı. “Herkes bu ismi sevdiğine göre, yolumuza devam edebiliriz.” dedim.

O sırada akşam olmuştu. Gülden’i kendi kaldığım yere davet ettim. Teklifimi kabul etti ve o gece birlikte uyuduk.

Sabah olduğunda Gülden’i yanımda bulamadım. Deniz kıyısına gittiğini düşündüm ve hemen oraya koştum. Gerçekten de deniz kenarında oturuyordu. Yanına yaklaştığımda irkildi.
“Korkma, korkma, benim!” dedim.

Gülden beni tanıyınca gülümsedi ve bir fikrinden bahsetti:
“Ben bir kayık buldum. Onu onarıp denize açılabiliriz.”

Önce biraz korktum ama üç gündür bu adadaydık ve hâlâ bir şey olmamıştı. “Tamam,” dedim. Plan yaptık, hazırlıklarımızı tamamladık. Mutluydum ama aynı zamanda çok heyecanlıydım.

Ertesi sabah Gülden’i uyandırdım. Kayığa bindik ve yola çıktık. Ancak dalgalar çok yüksekti, kayık zor ilerliyordu. Bir süre sonra etrafımızda köpek balıkları belirdi. Korkudan kalbimiz yerinden çıkacaktı ama devam etmek zorundaydık.

Tam geçti derken, arkamızdan dev bir Megalodon hızla çarptı. “Bammm!” diye bir ses duyuldu. Kayık sarsıldı, dengeyi kaybettik. Megalodon kayığı ağzına aldı. Dişlerinin keskinliğini bacağımda hissediyordum.

Artık kurtuluş yok diye düşünürken her yer karardı. Uzaklardan bir ses geliyordu… Kulaklarımı o sese odakladım ve bir anda gözlerimi açtım.

“Bummm!”
Kardeşim beni dürtüyormuş!
Meğer hepsi bir rüyaymış… Ter içinde kalmıştım. Annem hemen yanıma geldi, beni sakinleştirdi.

(Visited 4 times, 1 visits today)