Bir zamanlar, İstanbul’un eski mahallelerinden birinde, herkesin birbirini tanıdığı bir sokak varmış. Bu sokakta yaşayan Zeynep adında bir kız varmış.
Zeynep’in en büyük hayali, sabahları penceresinin önünden geçen güvercinleri izlemekmiş. Bir gün sokaktaki bir çay bahçesinde otururken, yanına sessizce bir adam yaklaşmış ve ona bir kitap uzatmış: “İstanbul’da Bir Gün”. Zeynep kitabı açınca kendini rengarenk bir masalın içinde bulmuş. İçinde hiç görmediği yemyeşil ormanlar, gizemli köprüler ve hiç tanımadığı insanların hikâyeleri varmış. Zeynep bu kitabı okudukça; dostlukların, yardımlaşmanın, hayallerin peşinden gitmenin önemini daha iyi anlamış. Bir akşam kitabını okurken dışarıdan gelen sesle irkildim, pencereye doğru koştum. Sokakta küçük bir çocuk, yaralı bir güvercine yardım etmeye çalışıyordu. O an Zeynep kitabındaki kahramanları hatırladı. Onlar da kimseyi yardıma muhtaç bırakmazdı. Hemen dışarı çıkıp çocuğa yardım etti. Güvercini birlikte iyileştirdiler.
O günden sonra Zeynep, hayatta en küçük iyiliğin bile büyük değişimler yaratabileceğini anladı. Her sabah penceresinden güvercinleri izlerken artık sadece bir hayalperest değil, kendi hikâyesinin kahramanıydı.
