Aman Tanrım, burası neresi? Ankara’da, evimdeki yumuşak beyaz yatağımda yatmış, ayıcığımla ve köpeğimle derin bir uykuya dalmıştım. Pencereden gözüken bu masmavi deniz, vapurlar, günışığı nereden geldi? Heralde bu bir rüya olmalı dedim, hemen kendime küçük bir cimcik attım. Fakat rüya değildi, canım yandığı için hafifçe bağırdım. Uzakta bir çok insan vardı, koşuyor, eğleniyorlardı. Kapıyı açtım, koca binada en alta kata merdivenlerden indim. Yaşlı bir dede gördüm. “Merhaba, burası neresi?” diye sordum. Dede bana “Burası Hollanda, burada Flemenkçe ya da İngilizce konuşulur. Şansın varmış ki ben de Türkçe biliyorum” dedi. Karşıda, hayal mayel annemi görünce, dedeye teşekkür ettim ve koşarak annemin yanına gittim. “Anne, Hollanda’ya ne ara geldik?” diye sordum. Annemde bana uçak ile Hollanda’ya geldiğimizi ve benim yol boyunca uyuduğumu söyledi, o yüzden hiç bir şey farketmemişim. Beraber denize, aquaparklara, tarihi eserlere gideceğimizi söyledi. Hızlıca yemek yiyip, üstümüzü değiştirip, amcamlarla buluşmak üzere harekete geçtik.
Çok heyecanlıydım, Hollanda’ya ilk defa gelmiştim. Acaba kuzenim Nil ve Aras ile nasıl maceralar yaşayacaktım. Kahvaltıda Hollanda’nın meşhur tatlısını (şekerlemeli pancake) yedim, hiç beğenmedim. Acaba kuzenlerim bu yemeklere nasıl dayanıyordu hiç anlamadım.
Beraberce Amsterdam’da tarihi yerlere gittik, parklarda oynadık, denizde yüzdük , yeşil alanlarda bisiklet sürdük. Aras her zamanki gibi pedallara basamıyor, tam bir tostik gibi koşuyordu.
Güldük, oynadık, Ankara’ya geri döndük. Her zamanki gibi yol boyunca uyudum, o yüzden rahat bir yolculuk oldu.
Gizemli Yolculuk
(Visited 37 times, 1 visits today)
