Bir anda kendimi ormanın ortasında buldum. Az önce evde odama gidiyordum ama şimdi etrafımda uzun ağaçlar, garip sesler ve hafif bir sis vardı. Kalbim hızlı hızlı atıyordu. Nerede olduğumu anlamaya çalışırken yanımda parlayan küçük bir taş gördüm. Taşı elime alınca sanki içinden sıcak bir rüzgâr çıktı.
İlerledikçe ağaçların arasında mavi ışıklar dolaşmaya başladı. Sanki biri bana yol gösteriyordu. Bir kuş sesi duydum ama bu ses bildiğimiz kuşlara hiç benzemiyordu. Daha çok konuşmaya çalışan birine benziyordu. Korksam da merakıma engel olamadım ve ışıkların peşinden yürüdüm.
Bir süre sonra önüme eski bir kulübe çıktı. Kapısı kendi kendine gıcırdayarak açıldı ve içeriden hafif bir ışık geliyordu. Cesaretimi topladım ve içeri adım attım. İçeride gördüğüm şey, bütün merakımı ve korkumu bir anda alıp götürdü: parlayan taşlar, uçuşan ışıklar ve sessizce bana bakan gizemli bir varlık… O andan sonra anladım ki bu orman sırlarla dolu bir dünyaydı ve ben artık onun bir parçasıydım.
