Gün Batarken Çanakkale

İlk kez Çanakkale toprağına dokunduğumda, o toprak bana yabancıydı. Toprak kırmızı ve ağır, hava ise yoğun ve boğucuydu. Gökyüzü uzak ve biraz korkutucu görünüyordu. İlk birkaç gün oldukça sessizdi. Sanki toprak, uzun ve derin bir uykudan uyanıyor, her adımı ve sesi içine çekiyordu. Arada bir, sessizlik top sesleri veya uzaklardan gelen bir çığlıkla bozuluyordu. O anlarda, korku ve endişeyle dolup taşarken aynı zamanda garip bir güven hissi de içimi kaplıyordu. Ben sadece bir asker değil; vatanımı savunmak, tarih yazmak için buradaydım.

Günler geçtikçe her şey değişmeye başladı. Bu topraklarda bir hikâye yazıyorduk, bir gün anlatılacak bir hikâye. Bazıları bu anları unutacak, bazıları hatırlayacak ama ben biliyordum ki her birimiz, kendimizden bir parça bırakacaktık bu topraklarda.

Bir akşam, güneş batarken, batıdaki deniz derin bir kırmızıya büründü. Sanki deniz bizimle ağlıyordu. Arkadaşım denize bakarak, “Çocuklarımız için, bu topraklar için öleceğiz,” dedi. Sesinde titreme vardı ama gözlerinde kararlılık vardı. O an, ölümün bir asker için ne kadar yakın olduğunu, aynı zamanda nasıl bu kadar uzak olabileceğini fark ettim. Burada, ölüm her an yanımızdaydı, ama biz, hayatta kalmak için savaşırken, içinde başka bir şey daha vardı: Umut.

Sonra, o an geldi. Bir patlama, yeri ve göğü sarstı. Yere düşerken kulaklarım çınladı ve zaman yavaşladı. Her şey bulanıklaştı. Arkadaşımın gözlerinde korku vardı ama bir yandan da garip bir sükûnet. O an, hayatta kalmanın sadece bir adım öne gitmekten çok daha fazlası olduğunu anladım. O an her şey demekti; sadece kendimiz için değil, geleceğimiz için savaşıyorduk.

Daha derinlere inmeye başladık.
Savaş her yerdeydi.
Bir an, bir arkadaşım yanımdaydı;
bir an sonra, toprağın altındaydı.
Ama her kayıptan sonra, yeniden güç buluyorduk. Tekrar, tekrar.
Burada, bir asker olmak demek, sadece ölmek değil; ölürken bile yaşamak demekti.

Geceleri, yıldızlar gökyüzünde umut ışıkları gibi parlıyordu. Savaşın karanlığında, bu yıldızlar bir gün savaşın biteceğini, zaferin bizim olacağını fısıldıyordu. Yorgunduk, uykusuzduk ama içimizde bir inanç vardı: Düşman, Çanakkale’yi geçemeyecekti.

Bir sabah, güneş doğarken derin bir nefes aldım. Tüfeğimi sıktım, biraz daha dik durdum. Biliyordum ki, bu toprakları biz savunmasak, kimse savunmazdı. Bir gün, bu topraklar bizim adımızla anılacaktı. Çanakkale’nin kahramanları, bizim mirasımızla hatırlanacaktı.

Ve biz, burada savaştık, ama sadece bu topraklarda değil, tarihin sayfalarında da kazandık. Her birimiz birer efsane olduk.

(Visited 12 times, 1 visits today)