Hıdırellez, yıllardır bana çocukluğumun sıcaklığını hatırlatır. Annemle birlikte dileklerimizi yazıp küçük bir kâğıda sarar, bir gül ağacının dibine gömerdik. O yıllarda dileklerimiz hep güzeldi: yeni bir bisiklet, sevdiğim bir oyuncak ya da okulda başarılı olmak… Ama bu yıl, dileğimi yazarken içimde garip bir his vardı. Uzun zamandır aradığım, beni gerçekten evimde hissettirecek bir yer istiyordum.
Yıllardır kiralarda, taşınmalarda geçen bir hayatım olmuştu. Hep bir yerlere ait olmaya çalışıyor ama hiçbir zaman gerçekten yerleşemiyordum. Hayalimde bir ev vardı. Küçük, bahçeli, biraz eski ama ruhu olan bir ev. İçinde huzur bulacağım, sabah kuş sesleriyle uyanacağım, akşamları kitap okuyup dinlenebileceğim bir yer. İşte o gece bu dileğimi yazmıştım.
Günler geçti, dileğimi neredeyse unutmuştum. Hayatın telaşı, işin yoğunluğu derken her şey eski haline dönmüştü. Ta ki bir sabah, internette gezinirken karşıma çıkan o ilana kadar. Fotoğrafları ilk gördüğümde kalbim hızlı hızlı çarpmaya başladı. Tam da hayalimdeki gibi bir ev. Taş duvarlı, sarmaşıklarla çevrili, küçük ama tatlıydı. Üstelik yaşamak istediğim bölgeye de çok yakındı.
İlanı hiç düşünmeden aradım. Ev henüz satılmamıştı ama benim gibi oraya taşınmak isteyen çok kişi vardı. Yine de içimde tuhaf bir his vardı. Sanki o ev, benim evim olacaktı. Birkaç gün sonra yola çıktım ve evi görmeye gittim. Kapısına adım attığımda gözlerim doldu. Her şey, yıllardır zihnimde kurduğum o görüntüyle birebir örtüşüyordu. Bahçesinde zeytin ağacı, pencereden giren gün ışığı, ahşap tavanlar… Sanki bu ev benim için yapılmıştı.
Satıcıyla anlaştık. Tüm işlemler, beklediğimden çok daha kolay ve hızlı ilerledi. Normalde bu kadar büyük bir karar verirken endişelenirim ama bu defa içimde tek bir tereddüt yoktu. Hıdırellez gecesi yazdığım bir dileğin hayatımı bu kadar büyük bir şekilde etkileyeceğini asla düşünmezdim.
