HAYATIN KÜLLERİ

Bir gün gökyüzünden mavi yerine yeşil yağmaya başladı ve her şey değişti. Halbuki o gün de sıradan bir gün gibi başlamıştı. Sıradan… Ne kadar da güzel bir kelime değil mi? Şimdi ise o kelimenin küllerini tek tek elimizle toplayıp yeniden birleştirmeye çalışıyoruz. Belki de o eski günler bir gün yine geri gelir diye…

      Evimin bahçesinde bahçe işleriyle uğraşıyordum. O gün hafta sonuydu bu nedenle az da olsa kendime vakit ayırmaya çalışıyordum. Öğlene kadar durmadan bahçede çalıştım. Daha sonra fazlasıyla yorulduğum için mola vermeye karar verdim. Üst kata, odama, çıktım. Başımı yastığıma koyduğum anda uykuya daldım. Bir süre sonra hafif bir sarsıntıyla uyandım. Gözlerimi açtığım anda gözüm saate takıldı. Saat 4’ü 5 geçiyordu. Asla unutamadığım o saat. Aynı sarsıntıyı tekrar hissettim ama bu bir öncekinden çok daha şiddetliydi. Deprem oluyor sandım, bu yüzden alel acele kendimi dışarıya attım. Belli ki komşularım da benim gibi düşünmüştü. Herkes kendi bahçesinde sarsıntının dinmesini bekliyordu. Ben korkuyla etrafımı incelerken sarsıntı aniden kesildi. Daha tepki veremeden ayaklarımın yerden anlık olarak kesildiğini hissettim. O an tek düşündüğüm şey yerden ne kadar yükseldiğimdi. Sert birşekilde çimlerin üstüne düştüm. Neyse ki bir şeyim yoktu. Korkuyla etrafıma göz attım.

İnsanlar yüzlerinde şok ifadesiyle yere bakıyorlardı. Birçoğu daha kendine gelememişti bile. O anda bir şey fark ettim. Havada tarif edemediğim bir koku vardı. Sanki tozla duman karışmış gibiydi. Ancak asıl bana garip gelen toz ve duman kokusu değildi. Hava yoğun bir kimyasal kokuyordu Fazla önemsemedim. Sarsıntının etkisiyle bir şey akmış olmalı diye düşündüm. Ama yine de koku aklımı kurcalamıyor da değildi. Sakinleşmeye çalışarak yere çömeldim ve gözlerimi kapattım. Etraftaki kaos ortamından sıyrılmaya çalıştım. İnsanların şaşkın sesleri kulağımı çınlatıyordu. Bir süre olduğum yerde öylece kaldım. Ta ki saçlarımda ıslaklık hissedene kadar. Gözlerimi araladım ve gökyüzüne baktım. Yağmur yağıyordu. Sanki bizleri rahatlatmak için… Etraf az da olsa yatışmıştı. Komşularım yavaş yavaş evlerine çekiliyordu. O kaos ortamından eser kalmamıştı. Ben biraz daha dışarıda yağmuru seyrettim. Aslında eve gidip haberlere bakmam gerekiyordu ama yağmurda kalmayı tercih ettim. Yüzümü yeniden gökyüzüne çevirdim. Yağmur damlaları yüzümü okşar gibi damlayıp yanağımdan aşağıya süzülüyordu. Birden önüme bir şey düştü. Ne olduğuna bakmak için başımı öne eğdim. Karşılaştığım görüntü karşısında dehşete düştüm. Yerde kanlar içinde , tüyleri yanmış bir kuş leşi duruyordu. Korkuyla çığlık attım. Daha sonra bir düşme sesi daha duydum. Sesin geldiği yöne bakmak istemiyordum ama merakıma yenik düştüm. Yerde bir kuş leşi daha vardı. Korkuyu iliklerime kadar hissediyordum. Yerimden kımıldayamadım. Kuşlar havadan teker teker yere düşüyordu. Bu dehşet verici manzara karşısında daha fazla duramadım ve kendimi eve doğru ilerlemeye zorladım. Ancak tam bir adım atmıştım ki ellerimin sızlamaya başladığını hissettim. Ellerime baktığımdaysa ellerimin kızardığını hatta yer yer su toplamış olduğunu gördüm.

O an refleks olarak kapıya doğru var gücümle koştum. Acı dayanılmazdı. Vücudum sanki yanıyor, parçalanıyordu! Tam kapıya ulaşmak üzereydim ki bacaklarım daha fazla tutmadı ve yere yığıldım. Feryatlarım sokakta yankılanıyordu. Doğrulmaya çalıştım ama hareket ettikçe canım daha fazla yanıyordu. Yerde öylece yattım. Komşularıma sesimi duyurmaya çalıştım ama yağmurun sesi çığlıklarımı bastırıyordu. Hızlıca etrafımda beni bu durumdan kurtaracak bir şey var mı diye bakındım ama o an belki de hayatımın en büyük şokunu yaşadım. Hemen yanı başımda duran ağacın yaprakları eriyordu! Korkuyla etrafa bakmaya devam ettim. Evlerin çatıları, ağaçlar, sokak lambaları. HER ŞEY ERİYORDU! Asfalt yollar yer yer çökmüştü. Çukurlar yeşil sıvılarla doluydu. O yeşil sıvıların yağmur damlaları olduğunu anlamam uzun sürmedi. Can havliyle yerde kapıya doğru sürünmeye çalıştım. Santim santim ilerliyordum ki sokakta benden başka bir çığlık daha yankılandı. Nefesim kesildi. Çığlık bir insana ait gibi değildi. Sanki biri can çekişiyordu. Çığlık, çığlıklara dönüştü ve neredeyse her köşe başından feryatlar yükseldi.

Son kalan gücümle kendimi ayağa kaldırmaya zorladım ve ayaklarım zemine değdiği anda koşmaya başladım. Bir yandan tökezleyerek ilerliyor bir yandan da insanlara bakıyordum. Yan komşumu bahçesinde sırtüstü yatarken gördüm. Gözlerim yüzüne takıldığındaysa dehşet içinde açılmış gözlerinin üstündeki buz gibi perdeyi gördüm. Derisi yanmıştı. Kusacak gibi oldum. Daha fazla bakamadım… Sonunda evime ulaştığımda camların üstünde kül gibi bir maddenin olduğunu fark ettim. Camlara hiçbir şeklinde elimi sürmedim ve kapıyı açtığım anda banyoya yöneldim. Aynaya bakamayacak haldeydim ama nasıl bir durumda olduğumu da görmek zorundaydım. İstemeyerek de olsa gözlerimi aynaya çevirdim. Aynadaki görüntüyle karşılaştığımda ise gözlerim kararmaya başladı. “Aman Allah’ım…” dediğim son söz buydu. Sonrasında bilincimi kaybettim.

Ayıldığımda etraf kapkaranlıktı. Tek bir ışık yanmıyordu. Acı içinde doğruldum. Kapıyı açıp dışarıda hala o cehennem havası var mı diye baktım. Etrafa ölüm sessizliği hakimdi. Tereddüt ederek dışarıya bir adım attım. Neyse ki yağmur dinmişti. Ama o rezil koku hala vardı. Rüzgar esmeye başladığında ise hava vücuduma çarptığı anda bedenime onlarca bıçak giriyormuş gibi hissettim. Acıyla kasıldım. Ancak çevreme göz atmak zorundaydım. Yardım bulmalıydım. Elim cebime gitti. Telefonum kırılmıştı. Bayıldığımda üstüne düşmüş olmalıydım. Sıkıntılı bir nefes verdim ve ilerlemeye devam ettim. Yan komşumun bahçesine bir daha bakmadım. O görüntüyü tekrar göremezdim. Sokakta ilerlemek çok zordu. Yol diye bir şey kalmamıştı. Erimiş siyah bir bulamaçtan başka bir şey değildi. Yardım bulmak umuduyla sokakta bağırdım. Ama kimse cevap vermedi. Yolun az ilerisinde iki tane beden gördüm. Siyah bulamaca karışmışlardı. Başımı başka bir yöne çevirdim. Gözerim herhangi bir ağaç aradı ama değil ağaç, etrafta tek bir canlı bile yoktu. Çevredeki apartmanlar , villalar… Ne varsa hepsi erimiş betondan ibaretti. Gözümden bir gözyaşı yanaklarıma süzüldü. O masum damlalar bile yüzümü yakmıştı.

Saatlerce yardım aradım. Kimse kalmamıştı. Hayatta kalmam bir mucizeydi. Artık umudum tükenmişti. Başım önde yere çöktüm ve burada yatan her beden için yas tuttum. Bir süre sonra birinin sokakta adımı haykırdığını duydum. Hayal mi görüyorum acaba diye düşünerek merakla başımı kaldırdım. O harabenin ardında tanıdık bir yüz gördüm. Hayat arkadaşım ,Mey… Beni bu cehennemden kurtarmaya gelmişti. Meyra benim yüzümü gördüğü an acıyla yüzünü buruşturdu ve gözleri yaşardı. “Şükürler olsun ki yaşıyorsun…”dedi. Ona sıkıca sarıldım. Evet, fiziksel olarak burada olabilirdim ama ruhum hayatını kaybedenlerle beraber o harabenin içine gömülmüştü. Ruhum oradan asla çıkamayacaktı.O korkunç görüntüleri asla unutamayacaktım. Bir daha asla sıradan bir hayat yaşayamayacaktım…

(Visited 14 times, 1 visits today)