İç gürültüsü

Bir sabah uyandığımda herkesin iç sesini duyabildiğimi fark ettim.

Önce annemin kahve kokusuna karışan cümleleri geldi: “Yine aynı döngü. Hep aynı. Dayanmak zorundayım.”

Bana gülümsedi. Oysa içinden ağlıyordu. Bunu bilmemem gerekirdi. Ama biliyordum.

Sokakta yürürken her insan bir başka yankıydı. Sessiz olanlar en yüksek sesle bağırıyordu. “Nefes alamıyorum.”, “Biri beni görsün.”, “Neden bu kadar yalnızım?” Hep aynı nota, başka başka perdelerde.

Sesler üst üste bindi, renkler soldu. Gökyüzü parlaktı ama zihinler sisliydi.

Bir adam önümden geçti. İçinden şöyle dedi: “Eğer şimdi yere düşsem, kaç kişi yardım eder bana? Ya da kimse fark etmez mi?”

Duraksadım. Elim istemsizce cebime gitti. Ama neyi çıkaracaktım ki? Bir teselli mi, bir açıklama mı?

Benim sesimse sustu. İç sesim, artık başka seslerin arasında erimişti. Kendime ait hiçbir yankım kalmamış gibiydi.

Bir çocuğun gözlerine baktım. İçinde hâlâ susmamış bir şarkı vardı. Henüz kirlenmemiş, henüz susmamış. Ne mutlu ona. Belki de bu yüzden çocukken hiçbir şeyi duyamazdık.

Kafamı çevirip vitrine baktım. Camda yansıyan ben, gerçek ben miydim artık? Yoksa herkesin yankılarından oluşmuş, karma bir siluet mi?

Bir kadın ellerini ovuşturuyordu. İçinden şu geçiyordu: “Ya biri düşüncelerimi okursa? Beni delirmiş sanar.”

Gülümsedim. O kadar haklıydı ki.

Karanlık bastığında sesler hafifledi ama kaybolmadı. Herkes sessizliğe bürünse de içleri hâlâ konuşuyordu. En çok da gece fısıldıyorlardı.

Eve döndüm. Aynaya baktım. İçimden tek bir cümle geçti:

“Beni kim susturacak?”

Ve ilk kez içimden gelen o yankı bana ait değildi.

Belki de hepimiz başkasının yankısıyla yaşıyoruzdur.

Belki de en büyük sessizlik, herkesin aynı anda içinden bağırdığı andır.

Ben sadece duydum.

Ve bu, her şeyden daha çok susturdu beni

(Visited 8 times, 1 visits today)