Bir sabah uyandığımda, herkesin iç sesini duyabildiğimi fark ettim. İlk iç sesini duyduğum kişi… ya da diyelim ki “varlık” köpeğimdi. İçinden şöyle diyordu:
“Keşke sahibim benim ne istediğimi hemen anlayabilseydi.”
Bugün onun şanslı günüydü. Çünkü artık hayalleri gerçek olmuştu! Ben, yani sahibi, artık onun iç sesini duyabiliyordum. Düşüncelerinden anladığım kadarıyla su istiyordu. Hemen mutfağa koştum ve ona taze bir su getirdim. Çok sevinmişti. Ama dürüst olayım, bu yetenekle sadece köpeğime su vermek bana biraz… sıradan geldi.
“Daha heyecanlı bir şey yapmalıyım.” dedim kendi kendime. Mesela bir polis olup suçluların gerçekten suçlu olup olmadığını, sadece iç seslerini dinleyerek anlayabilirdim!
Bu düşünceyle doğruca en yakın polis karakoluna gittim. Durumu anlattım ama tabii ki ilk başta kimse bana inanmadı. Sonra oradaki polisin içinden geçenleri duyup ona kelimesi kelimesine söyledim. Gözleri fal taşı gibi açıldı! Beni hemen merkeze, ana karakola götürdü.
Oradaki yetkililere de yeteneğimi gösterince, kısa bir görüşmenin ardından beni hemen işe aldılar. Hayal bile edemezdim ama artık resmen bir polis sayılıyordum!
İlk görevim ertesi gündü: Saat 15.30’da karakola gelmem gerekiyordu.
Ertesi gün 15.00’te hazır ve heyecanlı bir şekilde karakoldaydım. Karşımda üç tane şüpheli duruyordu. Polis memuru bana döndü ve “İlk görevin bu üç şüpheliden hangisinin suçlu olduğunu bulmak.”
Gözlerimi kapatıp odaklandım. İç sesleri birer birer dinledim. Suçlu kişi içinden pişmanlık dolu sözler söylüyordu. Hemen tespit ettim ve polislere söyledim. Gerçekten de doğruydu!
Her şey mükemmel gidiyordu. Günler geçti, ben görev üstüne görev aldım. Artık mahallede beni herkes tanıyordu.
İç sesleri duyan çocuk, mahallemizin kahramanı olmuştu.
