Bir sabah uyandım ve insanların iç sesini duyabildiğimi fark ettim. Önce bunun sadece bir rüya olduğunu sandım. Ama annem kahvaltı hazırlarken zihnimde net bir şekilde onun düşüncesi yankılandı: “Yine yumurta kırıldı, umarım fark etmez.” Gözleri bana bakmıyordu ama sesi başımın içinde çınlıyordu.
Sokakta yürürken insanların kafalarının içi uğultuyla doluydu. Kimisi “Umarım beni fark eder.” diye düşünüyordu, kimisi ise “Bugün de geç kaldım.” diye kendine kızıyordu. Gözler gülümserken zihinler çığlık atıyordu. İç sesler birer sırdı ve ben artık bu sırları duyabiliyordum. İlk başta eğlenceliydi ama zamanla yorucu bir hale geldi. İnsanların gerçek yüzlerini söyledikleriyle değil, düşündükleriyle anlıyordum.
Arkadaşlarım konuşurken kafalarının içindeki çelişkileri duydukça uzaklaşmak istedim. Gerçek samimiyeti ayırt etmek zordu. Bu yetenek, bir lütuf muydu yoksa lanet mi? Hâlâ bilmiyorum ama bir kere duymaya başladıktan sonra sessizlik diye bir şey kalmadı. Ben sessizliği çok seven ve çok düşünen bir insanım bu yüzden insanların iç seslerini duymak beni zorladı ama ne olursa olsun insanların iç seslerini duymak çok güzel bir şey çünkü insanların düşüncelerini daha iyi anlıyorum ve onlar üzgün olduklarında onlara yardımcı oluyorum.
