İÇ SES

Bir sabah uyandığımda, hayatımın artık eskisi gibi olmayacağını bilmiyordum. Beni uyandırmak için odaya giren babam, ağzını hiç oynatmadan şöyle dedi: “Uyansın şu artık.” Şaşırdım. Ona bunu neden söylediğini sorduğumda, “Hiçbir şey demedim ki!” diye cevap verdi. O an anlam veremedim. Belki uykuluydum. Belki hayal görüyordum…

Okula gittiğimde gerçeklerle yüzleştim. Sınıftan sevmediğim bir çocuk, ağzını kıpırdatmadan, “Yine mi bu?” diye içinden geçirdi. Yüzüne baktım. Hiçbir şey dememişti ama duymuştum. Gerçekten duymuştum. Ders sırasında sıra arkadaşımın iç sesi şöyleydi: “Çok kötü kokuyor.” Kanım dondu. Sessizce etrafıma bakındım. Birkaç dakika sonra bir başka ses: “Git artık, burada istemiyoruz.” Hepsi sessizdi. Ama içlerinde söyledikleri çok gürültülüydü. O andan itibaren her şeyi duymaya başladım. İyi şeyler de vardı, elbette… Ama kötü olanlar daha çoktu. Alaylar, aşağılamalar, sıkılmışlıklar, bıkkınlıklar… Göz göze geldiğim herkesin yüzünde gülümsemeler ama kafalarının içinde karanlıklar vardı.

Günün sonunda yorgundum. Yalnızca bedenim değil, ruhum da yorulmuştu. İnsanların gerçek düşüncelerini bilmek bir armağan değil, bir lanet gibiydi. Herkesin iç sesini duyabilmek, aslında kimsenin samimi olmadığını anlamamı sağlamıştı.

O gün şunu anladım: Sessizlik bazen bir nimettir.

(Visited 7 times, 1 visits today)